Kasım 05

Tebükte Hz. Muhammed’e Karşı Suikast Girişimi – Bölüm 2


e- Bazı İslam Otoriterlerin Önemli Aktarımları

Burada birkaç İslam düşünürün işlediği bir hadisi sunmak istiyorum.

Okuyucu olup biteni doğrudan anlamak ister; tabii ki bu onun hakkı. Ancak benim için daha önemlisi, bilgileri temin ettiğim kaynaklardır. Bir de mademki İbni Hazm gibi bir İslam düşünürü “Hüzeyfe’nin bu konuyla ilgili hadisleri zayıftır. Çünkü işin içinde Velit vardır ve kendisi güvensiz biridir, kimse ondan alıntı yapmamıştır” deme cür’etinde bulunup bu kadar açık bir şekilde hakikat dışı konuşuyor, ben de kabarık bir listeyi ayrı ayrı sunmakta yarar görüyorum. Çünkü konu çok hassas. Gerçi hemen hemen tümünün içerikleri aynı. Dolayısıyla bu metni toplu halde verip kaynakları dipnot olarak ekleyebilirdim; ancak belirttiğim gibi, konunun önemi için ayrı ayrı sunmak bence daha uygun.

Burada İslam düşünürlerin yazdıklarını aktarırken, ilk başta hem Kur’an’la ilgili tefsir yazan, hem de siyer, tabakat, tarih ve müsnedler olmak üzere birçok alanda ciltlerce eser bırakan ünlü İslam düşünürü İbni Kesir’le başlamak istiyorum. Bakalım halife Ömer’le Hüzeyfe arasında bu konuda nasıl bir diyalog gerçekleşmiş veya Ömer’in sorduğu soru neymiş.

İbni Kesir (h.774.ö): Hz. Muhammed’i öldürmeye gelen Müslümanların sayılarının 12-15 olduğunu, Hz. Muhammed’in, onların isimlerini hem Hüzeyfe, hem de Ammar’a söylediğini ve sır gibi saklamalarını istediğini belirtiyor; İbni İshak’a göre Hz. Muhammed bu isim listesini yalnız Hüzeyfe’ye söylemiş diye de ekliyor. İbni Kesir burada İmam Beyhakı, Müslim ve İmam Ahmed’den de alıntılar yapıyor. Bu komploculardan 12’sinin Muhammed’in çok yakın arkadaşı olduğunu, birkaç kaynak ve sağlam hadis göstererek belirtiyor. (Zaten bunların sayısıyla ilgili Buhari, Müslim ve diğer İslam’ı kaynaklarda hadisler var, yeri gelince onları da aktaracağım)…

İbni Kesir devamla kendi tefsirinde Tevbe suresi 74. ayetinde ve yazdığı siyer kitabıyla Bidaye-Nihaye kitabında bu olayı detaylıca ele alırken, o suikastı düzenleyenlerden biri, bir ara Muhammed’in arkadaşından soruyor, onların sayısı 14 kişiydi değil mi diye. Adam da, “Seni de sayarsak sayılan 15 olur yanıtını veriyor” diye bilgi veriyor. İbni Kesir burada, soruyu soran kişinin ismini vermiyor. Ancak konuya hem Tevbe suresinin 101. ayetinde değinirken, hem de kendi siyer kitabında yer verirken, Ömer’in ismini açık olarak veriyor. Hadis şu:

Ömer, Hüzeyfe’den, “Acaba ben de o münafıkların listesinde var mıyım?” diye soruyor.

Hüzeyfe, “Hayır-, sen yoksun; ancak bu konuda bir daha açıklama yapmak istemiyorum” diyor. Dediğim gibi, İbni Kesir, Ömer’le Hüzeyfe arasında geçen bu diyalog için birçok kaynağında yer ayırmış ve üstelik de İbni Hazm gibi hiç kimseye de çatmamıştır. (29)

Ahmet bin Hanbel (164-241): Tebük suikastı olayını anlatırken uzunca bir hadisin ortasında Ammar’la birinin arasında şöyle bir diyalog geçtiğini aktarıyor: Yine diğer kaynaklardaki gibi bunların sayısı soruluyor ve Ammar, “Eğer seni de eklersek bunların sayısı 15 olur” şeklinde karşılık veriyor. Yani burada yine kişinin ismi meçhul. (30) Üstelik İmam Ahmet bin Hanbel bu hadisi, Velit bin Cümey’den aktarıyor ve sıralamayı şöyle yapıyor: Bu hadisi Yezit adındaki kişi Velit bin Cümey’den, o da Ebu Tufeyl’dan aktarmış diye devam ediyor. Hani konunun başında İbni Hazm, “Bu Velit b. Cümey’den kimse hadis almamış, yalancının biridir” diye rastgele onun hakkında olumsuz karar vermişti! İşte böyle: Almış mı almamış mı, durum ortada.

İmam Taberi (Ö.3I0): Kendi tefsirinde şunları aktarıyor: Hz. Ömer Hüzeyfe’den, “Ben de o münafıklar içinde var mıyım?” diye sormuş. O, “Hayır sen yoksun; ancak bir daha da bu konuda açıklama yapmayacağım.” demiş. Taberi, kendi meşhur tarihinde de değişik konularda buna değiniyor. Ayrıca Tehzib-i Asar’ adlı yapıtında çok farklı bir bilgi de veriyor. Burada Nezal adındaki kişiden şunu aktarıyor: Biz bir toplantıda Hüzeyfe ile birlikte Hz. Osman’ın yanındaydık. Osman, Hüzeyfe’yi tehdit etti, senden bazı şeyler duyuyorum, senden başka doğru insan yok mu diye… Hüzeyfe yemin içti ki ben bir şey demedim. Hâlbuki Hüzeyfe daha önce bize bir şeyler demişti; ancak Osman’ın tehditlerine karşı inkâr etti. Osman gidince biz ondan sorduk, bu da ne? Hüzeyfe şu yanıtı verdi: Ne yapayım; bu şekilde ayarlamak zorundayım; yoksa daha kötü olur. Evet; bunu anlatan tarihçi ve aynı zamanda meşhur müfessir/Kur’an yorumcusu İmam Taberi. (31) Burada Hüzeyfe’nin niçin Ömer’e “Sen o listede yoksun.” demesinin asıl nedeni belli oluyor: Korku. Yoksa Ömer onu sağ bırakmazdı!

İbni Ebl Şeybe (159-235): Münafıklardan biri ölüyor. Tebük’te Hz. Muhammed’in devesini çeken Hüzeyfe adındaki kişi, o adamın cenaze namazına katılmıyor. Bu Hz. Ömer’in dikkatini çekiyor ve Hüzeyfe’den soruyor: Acaba bu da sözü edilen o münafıklardan mı diye? Hüzeyfe “Evet” diyor. Ömer yine soruyor: Peki benim de onların içinde ismim geçiyor mu? Hüzeyfe, “Hayır” diyor ve “Artık bu konuda kimseye açıklama yapmak istemiyorum” diye ekliyor. (32)

Ebubekir Ahmet b. Bezsır (h.292.ö): Bu konuda A’meş Ebu Vâil’den o da Hüzeyfe’den alıntı yaparak, münafıkları bilen Hüzeyfe’den şöyle bir olay aktarıyor: Hz. Ömer bir cenazeye çağırılıyor. Hüzeyfe ona dur diyor/gitme, bu da o münafıklardandır eliyor. Bunun üzerine Ömer, “Allah aşkına ben de onlardan mıyım?” diye soruyor. Hüzeyfe, “Hayır; ancak bu konuda bir daha kimseye açıklama yapmak istemiyorum” diye ekliyor. Ayrıca burada hadisin dipnotunda başka birkaç kaynağın da isimleri veriliyor. (33)

Ebu Yusuf Yakub b. Süfyan Besevi (h.277 ö.): Besevi, bu münafıklardan biri ölünce Hüzeyfe onun cenaze merasimine katılmıyor. Ömer, “Bu da o bilinenlerden mi?” diye soruyor. Hüzeyfe “Evet” yanıtını veriyor. Ömer yine soruyor: Allah aşkına ben de onlardan mıyım? Hüzeyfe, “Hayır, ancak bundan sonra bu konuda kimseye açıklama yapmak istemem.” diyor. (34)

Ebubekir el-Helal (234-311): Hanbelî Mezhebi’nin önemli isimlerinden olan bu kişi, münafıklardan biri ölüyor, bu arada Hüzeyfe b. Yeman onun cenaze merasimine katılmıyor. Halife Ömer soruyor: “Acaba bu ölen kişi münafıklardan mı?” . Hüzeyfe, “Evet.” diyor. Ömer yine soru yor: Allah aşkına ben de onlar içinde var mıyım? Hüzeyfe, “Hayır” diyor ve ekliyor: Artık bundan sonra bu konuda açıklama yapmak istemem diyor. (35)

Rabl’ b. Habib el Basrl (h.75 ? ö.): Bu yazar Müsned’inde şunu aktarıyor: Bir gün Hüzeyfe b. Yeman Hz. Ömer’le karşılaşıyor. Meğer o sırada Ömer de bir cenaze merasiminden dönüyormuş. Ömer Hüzeyfe’yi eleştiriyor; Hz. Muhammed’in sahabilerinden biri ölüyor, sen artık cenazelere de katılmıyorsun diyor. Hüzeyfe, bilmiyor musun ki Hz. Muhammed’in bana söylediği sırları/gizli emanetleri var! Ömer yine soruyor: Acaba bu ölen kişi onlardan mı? Hüzeyfe, hey Allah’ım bu da onlardandır diyor. Ömer, peki ya ben de onlardan mıyım? Adam hayır diyor ve bir daha da bu konuda konuşma yapmak istemediğini belirtiyor. (36)

Neden Hüzeyfe sürekli “Bir daha da bu konuda konuşma yapmak istemem” demiş? Bunun yanıtı yine onun açıklamalarında var: O açıklamayı, az ileride Osman’ın Hüzeyfe’yi tehdit ettiği bölümde sunacağım.

İmam Gazali (ö.505.h): İhya’ül Ulum adlı yapıtında şunu yazıyor: Hüzeyfe, münafıkları bilirdi; ancak onların isimlerini söylemezdi. Başta Ömer, Osman olmak üzere en büyük sahabiler ondan genel ve özel fitneden sorup bilgi almak isterdi, kimler münafıklar diye hep ondan sorarlardı; fakat o, sır vermiyordu. Hatta halife Ömer kendisi için de ondan sorardı, ben de o münafıklardan mıyım diye? Hüzeyfe de, “Hayır” yanıtını veriyordu şeklinde bilgi veriyor, tabii ki bunları anlatırken de İbni Hazm gibi, herhangi bir raviyi de lekelemiyor.(37)

İbni Asakır (571.h): Bu daha farklı bir biçimde aktarıyor olayı. Hüzeyfe, “Ben camide oturuyordum, yanımdan halife Ömer geçti ve sordu: Falanca öldü ben de merasimine katıldım dedi ve kapıya kadar gitti, nerdeyse çıkmak üzereydi; ama bir daha geri dönüp bana baktı ve bir daha yanıma gelip şunu sordu: Allah aşkına ben de onlar içinde var mıyım, dedi. Ben de, “Hey Allahım, hayır” dedim ve bir daha bu konuda soru sormak istemem karşılığını verdim. O sırada Ömer ağlamaya başladı” diye aktarıyor. (38)

Ebül Feda da kendi kitabında h. 9. yılı olayları kısmında aynı şeyleri anlatıyor. Açıkçası bu konu hakkında var olan kaynak ve yazar isimleri yazmakla bitmiyor.

İbn-i Esir (Ö.630): Bu konuda şunu aktarıyor: Hz. Muhammed münafıklar hakkında Hüzeyfe’ye bilgi verdiği için, bir gün Ömer ona, “Acaba bana bağlı insanlardan münafık olan var mı?” diye soruyor. O “Evet, ancak isim veremem” diyor. (39)

Bellidir ki Ömer, belki adı bir yerde açıklanır korkusuyla, değişik vesilelerle hep Hüzeyfe’yi yoklamış; ancak adam korkudan olsa gerek sır vermemeye devam etmiş. Zaten Hüzeyfe bir sözünde, “Eğer bildiklerimi açıklasam beni öldürecekler” şeklinde bu konuşmamanın nedenini çok açık bir şekilde belirtmiş. Daha önce de belirttim, halife Osman’la Hüzeyfe kısmında bu olayı geniş bir şekilde anlatacağım.

Heysemi (735-807): Bu yazar, Tebük olayında Muhamed’le birlikte olan ve suikastçılar hakkında bilgi sahibi olan hem Hüzeyfe, hem de Ammar’dan konuya ilişkin örnekler veriyor kaynaklarında.

Hüzeyfe’den verilen örnekle devam edeyim. Ravi zincirine göre, Abdülvahid b. Gayas Abdülaziz b. Müslim’den, A’meş’ten, Ebu Vail’den, Hüzeyfe’den aktararak şunu anlatıyor: Halife Ömer bir cenazeye çağrıldı. Kalkıp gitmek üzereyken ben onu tutup kendisine otur dedim. Daha sonra ona, davet edildiğin ölü kişi bu münafıklardandır, dedim. Bu arada Ömer, “Allah aşkına ben de onlardan mıyım?” diye sordu. Ben “hayır” dedim ve bir daha da bu konuda kimseye açıklama yapmayacağım dedim. Evet; bunu anlatan Hüzeyfe’nin kendisi. (40)

İlginçtir ki, Heysemi’nin bu kitabını tahkik eden Habibürrahman, yazarın çoğu hadislerinde yorum yaptığı halde burada sadece, bu hadisi aktaran kişiler güvenilirdir diye not düşürmüş o kadar.

Aynı Heysemi bu kez de başka kaynağında Ammar’dan örnek veriyor. Hadisi rivayet eden Ebu Tufeyl. (İmam Ahmet bin Hanbel de bundan aktarmıştı, daha önce sundum) Olay şöyle anlatılıyor, tabii ki Tebük baskını nasıl gelişmiş bunu anlatıyor. Daha sonra hadisin bir yerinde,  Ammar ile o komploculardan biri arasında pek uygun olmayan tartışmanın geçtiğini ve sonunda o adamın Ammar’dan, “Peki bu münafıkların sayısı kaçtı?” diye sorduğunu ve Ammar’ın da, “Seni de sayarsak sayı 15 olur.” yanıtını verdiğini aktarıyor.

Belli ki bu konu çoğu İslam akademisyenlerin dikkatini çekmiş ki, kaynaklarda buna hayli yer vermişler. Mesela Heysemi hem Ammar’dan, hem de Hüzeyfe’den örnek vermiş. Yine az önce belirtildiği gibi, İbni Kesir birçok kaynağında bu konuya yer vermiştir. Ancak “Seni sayarsak sayı 15 olur” hadisi hakkındaki isim belirsizliği hepsinde hemen hemen aynı.

Kanımca bu başlığı sonlandırana kadar o açıklanmayan, daha doğrusu makaslanan isim hakkında bir netlik oluşacak. (41) Bir kere otoriter biri olduğu kesin. Zavallı biri olsaydı herkes onun ismini yazardı. Demek ki çok önemli biriymiş.

İbni Hacer Askalani (773-852): Bu konuda Ömer’le ilgili şunu aktarıyor: Tebük baskınında Hz. Muhammed’in yanında olan ve münafıkları bilen Hüzeyfe b. Yeman, ölen birinin cenaze merasimine katılmayınca Ömer soruyor: “Acaba bu da o münafıklardan mıdır ki gelmedin” diye? Adam “evet” diyor. Ömer yine soruyor: “Allah aşkına ben de onlardan mıyım?” Adam, “Hayır” diyor. Bu arada Ömer ağlıyor. Hatırlanacağı gibi Ömer’in ağlamasıyla ilgili bilgi İbni Asakir’in kaynağında da vardı; daha önce sundum. Ömer gerçekten ağlamış mı veya ağlamışsa acaba neye ağlamış; bunu bilemiyoruz! (42)

Hindi (888-975): Hindi bu konuda iki farklı hadis almış. Birinde, ölen birinin cenazesine halife Ömer çağmlınca Hüzeyfe “gitme” demiş ve Ömer gitmekten vazgeçmiş. Bu arada Hüzeyfe’den sormuş, “ben de münafıklardan mıyım?” O, “hayır” demiş. “Peki, mahiyetimde çalışanlardan var mı böyle biri?” Hüzeyfe, “bir kişi var” demiş ve adını vermemiş. Bir diğer hadiste, adamın biri ölmüş, bu kez Hüzeyfe b. Yeman onun cenaze merasimine katılmayınca Ömer ondan sormuş, “bu da o münafıklardan olduğu için mi cenaze merasimine katılmadın” diye. Hüzeyfe “evet” demiş. Ömer bir daha sormuş, “peki ben de onlardan mıyım?” Hüzeyfe, “hayır” demiş ve “bir daha da bu konuda açıklama yapmayacağım” diye eklemiş. (43) Biliyorum; verdiğim kaynakların konuya ilişkin içerikleri hemen hemen aynı. Dolayısıyla toplu halde de verilebilirdi. Ama daha önce de belirttim ki, konu çok hassas. O yüzden her yazarın yorumunu ayrı yazmayı yeğledim.

 

f) Sansüre Somut Örnek

İbni Abdi’ü Ber (463.Ö), Ebu Musa’el Eş’ari (Abdullah b. Kays b. Selim b. Haddar) kısmında, “Aslında Hüzeyfe Ebu Musa el-Eş’ari hakkında kötü şeyler anlatmış ancak onları yazmaya dilim varmıyor; Allah onu bağışlasın. Zaten daha sonra meydana gelen hakem olayında onun durumu malum.” şeklinde geçiştiriyor ve sözünü ettiği o kötü şeyleri yazmıyor. (44)

Şu da bilinmeli ki, Hüzeyfe’de bulunan özellikler başka sahabilerde kolay kolay bulunmazdı. Mesela kendisi hem Muhammed’e vahiy kâtipliği yapıyordu, hem sırlarını saklayan/güvenilir bir kişiydi ve en önemlisi de, Kur’an’ı kitap haline getirme önerisi ondan gelmiştir. Ben bunu, elimde olan başka bir çalışmamda daha teferruatlı bir şekilde işleyeceğim. Olayın özeti şu: Ebubekir zamanında Müslüman ordusu bir savaşta büyük zaiyat veriyor. Hüzeyfe, “Kur’an’ı bilen çoğu insanlarımız bu savaşta öldürüldü; dolayısıyla elimizde bir kitap yok. Onun için bu konuda bir tedbir alınırsa iyi olur” şeklinde bir fikir ortaya atar ve önerisi kabul görür. Artık o andan itibaren Kur’an’ın biraraya/kitap haline getirilmesi için çalışmalar yürütülür. İşte Hüzeyfe böyle biriydi.

Kaldı ki, zaten adamcağız korkudan bir şey de diyemiyordu. Kaynaklarda Hüzeyfe’nin, kendi arkadaşlarına, “Bildiklerimi açıklamam şuna benzer: Diyelim ki bir nehir kenarında oturmuş avucumla o nehirden su alıp içiyorum ve o sırada da bildiklerimi açıklıyorum; İnanın ki suyu ağzıma getirmeden hemen orada öldürüleceğim” diyor. Demek ki bildiği o kadar vahim şeyler varmış ki, açıklasaydı onu ortadan kaldıracaklardı. (45)

Şöyle veya böyle, olayı aktaranların konuya ambargo koydukları belli. Kendilerince haklı olabilirler. Çünkü Ömer gibileri çok acımasızdı, onları yok edebilirdi. Aslında Ömer’in, Kur’an’ın oluşturulması konusunda Hz. Muhammed’e çok baskı yaptığı ve Hz. Muıhammed’in de her nedense onun etkisi altında kaldığı ve onun baskısıyla birçok ayet oluşturup Kur’an’ına aldığı bir gerçek. (46) Bu konuda ileride halife Ömer kısmında bazı somut ve çarpıcı örnekler sunacağım. İşte Muhammed’in baş edemediği Ömer’le, Hüzeyfe gibileri nasıl baş edebilir ki! O yüzden Ömer ne kadar bu konuda onu zorlamışsa, Hüzeyfe hep mecbur kalıp “efendim sen bu münafıkların listesinde yoksun” demiştir.

Sormak lazım: Ömer’in sorusuna karşı Hüzeyfe’nin, “Evet, sen de o listede varsın” demesi mantık işi olur muydu? Bir kere adamın çok rahatsız olduğu şu sözünden de  belli: Bundan sonra artık bu münafıklar konusunda açıklama, konuşma yapmak istemiyorum diyor. İşte İbni Hazm’ın bir sözü yüzünden konuyu ne kadar detaylandırdım, uzattım. İşte böyledir: Mollaların, dini hocaların hesabına gelmedi mi onlar için çamur atmak kolay. Ama görüldüğü gibi onun o büyük uydurmasına meslektaşları bile onay vermemiş. “Kimse Velit’ten hadis almamış.” sözüne bu kadar açıklama getirdim. İbret olsun diye bu kadar detaylandırdım.

 

g) Halife Osman’ın Hüzeyfe’yi Tehdit Etmesi ve Ammar’ı Komalık Yapması

Bu konuda İslam âleminde güvenilir, ün sahibi olmuş birçok yazar, kendi eserlerinde şunu anlatıyor:

Halife Osman bir gün Hüzeyfe’yi, “Nedir bu senden duyduklarım, senden başka doğru dürüst Müslüman yok mu, tek sen mi olayları biliyorsun?” diyerek tehdit ediyor.

Hüzeyfe, “Hayır bir şey demedim ve seni gördüm görelide hep sevdim” karşılığını veriyor. Sonuçta Osman onu o toplantıdan kovuyor. Hüzeyfe gidince, Osman adamlarına, “Çağırın bir daha gelsin” talimatını veriyor. Gaye onu o şekilde üzmek, rahatsız etmek, toplum içinde haysiyetiyle oynamak. Hüzeyfe geri gelince Osman bir daha tehditler savuruyor. Artık buna dayanamayan Hüzeyfe, “Sizler (Osman da dâhil, Muhammed’e suikast girişiminde bulunanları kastediyor) öküz gibi ortaya çıkacaksınız/teşhir edileceksiniz ve deve gibi kesileceksiniz (hani devenin kesimi çok zormuş; bunu kastediyor)” diyerek çok ağır ifadelerde bulunuyor, adeta o an için ölümü göze alıyor.

Buna sinirlenen Osman, sonuçta Muaviye’yi Çağırıp konu hakkında onu bilgilendiriyor. İyi politikacı Muaviye, “Konuyu kapat.” diyor ve tartışma orada noktalanıyor. İkili (Hüzeyfe ve Ammar) bu münafıkları bildikleri için hep halifelerin hedefi halindeydiler. Mesela halife Osman, Ammar’ ı döve döve komalık yapıyor. Zaten çoğu İslam tarihçisi Osman’ın Müslümanlar tarafından feci bir şekilde öldürülmesinin nedenlerini sayarken, onlardan birinin de Osman’ın Ammar b. Yaser’i komalık yapması olarak belirtiyor. Bunu, halife Osman’ın niçin Müslümanlarca katledildiğinin nedenleri kısmında daha detaylı anlatacağım. Burada, konuyla ilgisi nedeniyle kısaca bir değinmede bulundum.

Muaviye’nin, “konuyu kapat” demesinin asıl nedeni, Osman’a küskün ve hatta kızgın olan halk bunu duymasın; yoksa Osman halifeydi, Hüzeyfe’yi ortadan kaldırabilirdi… Hatırlanacağı gibi Tebük komplosunda halife Osman’ın da adı vardı. Bunu daha önce İbni Hazm’dan aktardım. İşte Hüzeyfe ile kavgasının asıl nedeni buna dayanır.

Osman’la bu ikilinin (Hüzeyfe-Ammar) arası hiç iyi değildi. Kısa bir örnek vereyim.

Halife Osman Müslümanlar tarafından ablukaya alınınca, Hz. Ali ve Sad b. Ebi Vakkas Ammar’ı da çağırırlar, gel bir şeyler yapalım diye; Hz. Ali teklif ettiği halde Ammar yardımcı olmak istemem diyor.

Her iki insan da (Hüzeyfe-Ammar) iyi niyetli kişiler oldukları için halk onları seviyordu. Osman onlara hakaret edince insanlar bunu kabul etmedi, birçoğu Osman’ın bu haksızlığına karşı rahatsızlık duydu. Bu konuda Osman’a tepki gösterenler de vardı; Osman kısmında bunu biraz açacağım.

Aslında Osman yukarıdaki soruyu ne kadar Hüzeyfe’ye yöneltmişse, o hep inkâr etmiş, hayır olumsuz bir şey demedim şeklinde karşılık vermiştir. Onun az önceki o sert reaksiyonu (eşek-deve benzetmesi), Osman’ın onun üzerine fazla gelmesinden, ona psikolojik ve fiziki baskı kurmasından kaynaklanıyor: Artık dayanamadı, bir bakıma kendini kaybettiği için söyledi demek doğru olur. Çünkü Hüzeyfe hep hayati tehlike taşıdığının farkındaydı. Mesela; arkadaşları ona, “sen Osman’a hayır diyorsun; ancak tek başımıza kaldığımızda aksini, farklı şeyler söylüyorsun neden acaba?” diye sorduklarında o, “Ben böyle yapmak zorundayım; yoksa daha kötü olur, zarar görürüm.” karşılığını veriyordu.

Hatta İbni Kuteybe, Hüzeyfe’nin, Osman’ın yanında farklı, arkadaşlarının yanında farklı beyanatlarda bulunduğu için bazıları (Nazzam) tarafından eleştirildiğini yazıyor. (47) Hâlbuki bence bu ağır eleştiriyi Hüzeyfe haketmemişti. Çünkü adamın hayati tehlikesi söz konusuydu.

Daha enteresan örnekler de var Hüzeyfe ile iliği. Bir keresinde, “Bilsem ki içimdeki sırları açıklasam her sözcük için yirmi kırbaç ceza alırım, yine de söylerdim/buna razıydım” diyor. Bir diğer sözünde, “Ben pek fazla konuşmak istemiyorum” diyor. Bunun nedenini soranlara da, “Dilim kurt gibidir; serbest bırakırsam başıma bir şeyler getirir” yanıtını veriyor. Artık bundan her şey anlaşılıyor; bu açıklamalar durumun ne kadar vahim olduğunu kanıtlıyor. (48)

 

h) Hz. Ali’nin Hüzeyfe Hakkındaki Sözleri

Nezar b. Sebre anlatıyor: Bir gün Hz. Ali ile birlikte Hüzeyfe’yi konuşuyorduk. Hz Ali, “Hüzeyfe öyle bir insandı ki, büyük skandalları, detayları ve münafıkların isimlerini bilen biriydi. Kendisi bu konularda gerçekten bilgi sahibi bir insandı.” dedi. (49) Tabii ki burada büyük ihtimalle Muhammed bu komployu Hz. Ali’ye de anlatmıştır. Çünkü ona en yakın isim ve onu koruyacak en güçlü kişi Hz. Ali’ydi: Hem amcaoğlu, hem damadı ve hem de savaşlarda gösterdiği performansıyla askeri yönü ve tabii ki Hz. Muhammed’e çok bağlı biri olmasından dolayı mutlaka söylemiştir. Çünkü çok ciddi ve hayati bir konu, onu haberdar etmemesi mümkün değil.

Onun içindir ki Hz. Ali Hüzeyfe hakkında az önceki açıklamaları yapıyor; yoksa bunları nerden bilsin. Demek ki Hz. Ali de haberdarmış; ancak çeşitli nedenlerden dolayı o da onları saklı tutmuştur. Burada muhakkak Muhammed’in talimatı ve önerisi vardır: “Sen de diğer iki kişi gibi bunları saklı tut, başımızı derde sokmayalım ama bu arada tedbirimizi de alalım.” gibi telkinler. Çünkü tüm bu zanlılar söylenseydi, büyük ihtimalle sistem çökerdi. Çünkü bu kadar önemli insan düşman ilan edilseydi, arkasında etkili biri kalmazdı. Yani farklı hesaplar yüzünden söylenmemeye çalışılmıştır. Ama burada önemli olan, Hz. Ali’nin Hüzeyfe hakkında yaptığı az önceki açıklamalardır.

 

i- Übey bin Ka’b’den Önemli Bir Açıklama

Uteyy bin Dumre adında biri çok uzaklardan gelip Übey bin Ka’b’den bazı bilgiler öğrenmek ister. Bu arada Übey, “Allah’a yemin olsun ki, eğer yaşıyorsam gelecek Cuma günü öyle bir açıklama yapacağım ki, beni artık öldürecek misiniz, yaşatacak mısınız hiç de umurumda değildir” diyor. Kimi rivayetlere göre de, “Muhammed’den duyduğum bazı önemli şeyleri anlatacağım. Artık kim ne derse umurumda değildir” şeklindedir, ibni Sad bu konuda iki rivayet aktarıyor. Ama ne yazık ki o cuma gelmeden perşembe günü vefat ediyor. (50)

Burada sorgulanması gerek bir durum var: Neymiş acaba Übey’in başını ortadan kaldıracak kadar tehlikeli olan o gizli olay/lar? Bir de şahsen buna bakınca, Übey’in eceliyle öldüğüne inanmıyorum. Bana göre Übey’i ortadan kaldırmışlardır. Übey’in bu açıklamasından sonra artık kim/lerse, “Biz deşifre olmadan bu adamı yok edelim.” diyerek onu ortadan kaldırmışlardır.

Kaldı ki bu insan, Hicri 19. yılı halife Ömer iş başında iken vefat etmiş diyenler var veya halife Osman zamanında. Her ikisi tarafından da ortadan kaldırılması muhtemeldir. Hem bu skandallar için olabilir, hem de Osman’ın hazırladığı ve şu an piyasada olan Kur’an’a karşıydı, hatta onun özel olarak hazırladığı farklı Kur’an’ı vardı. Yani önemli bir isim ve önemli bir muhalif. Dolayısıyla suikaste kurban gitmesi akıldan uzak değildir.

Kaldı ki az önce de belirttiğim gibi zaten kaygılarını da belirtiyor. İlginç: İnsan ne zaman öleceğini bilmez; ancak burada verilen bir tarih var ve de çok kısa ve o tarih gelmeden adam vefat ediyor (resmi tarihin verdiği bilgiler). Bu ölüm kuşkulu değildir demek mümkün değil. Ben Übey’Ie ilgili bu bilgileri tararken, başta Müslim’de geçen şöyle bir hadisle karşılaştım. Bir gün Muhammed ona, “Cebrail geldi Übey’e Kur’an oku.” dedi. Übey soruyor, yani Tanrı benim adımı mı anmış, bizzat ismimi mi söylemiş diyor? Muhammed, “Evet, adını bizzat belirlemiş.” diyor. Ve bu hadis birçok İslami kaynakta anlatılıyor. (51)

 

j) Ebu Musa el-Eş’ari’nin Suikastla İlişkisi

Tebük’teki suikastta Muhammed’in yanında bulunan ve saldırganları bilen Ammar b. Yaser, bir gün Ebu Musa el-Eş’ari’ye şunu söylüyor: “Hatırlamıyor musun ki, Hz. Muhammed bir ara sana, “Ey Ebu Musa; öyle bir fitne çıkacak ki, uyuyan oturandan, oturan da ayakta durandan daha iyidir” diye bir söz söyledi ve özellikle senin adını da burada andı; ona göre dikkatli ol” diye bir hadis hatırlatır. Bunun üzerine Ebu Musa sesini çıkarmadan hemen oradan ayrılır. Zaten bu komplo içinde onun da ismi var. Her ne kadar bazı İslam tarihçileri onun ismini makaslamışlarsa da, yine kimileri ya farkında olmadan veya Ömer gibi etkili ve yetkili olmadığından, ondan korkmadıkları için bunu net olarak yazmışlardır. Şakik adında biri aktarıyor: “Bir gün Hüzeyfe ile oturuyorduk. O sırada Abdullah b. Mesut ile Ebu Musa el-Eş’ari yanımıza geldiler. Hüzeyfe bana, “Bunlardan biri münafıktır; ancak Abdullah her yönüyle Hz. Muhammed’e benziyor” dedi.”

Burada net olarak Ebu Musa’nın münafıklardan olduğunu söylüyor. Çünkü hemen akabinde, Abdullah Muhammed’e benziyor diyor. Yani bu kadar açık konuşuyor.

Yine bir gün Ebu Musa, Ammar’a, “Ne var aramızda, arkadaş değil miyiz?” diye soruyor. Ammar, “Bilemem; bildiğim şu ki, Muhammed seni lanetledi.” diyor. Ebu Musa, “Her ne kadar beni lanetlemişse de yine beni bağışlamıştır.” deyince Ammar, “Ben senin lanetlendiğine şahit oldum; ama seni bağışladığına şahit değilim” diyor. Hadisin anlamı açık: Adam resmen Ebu Musa’nın adını belirtiyor. İlgiçtir ki, olaylar bu kadar net-açık olmasına karşın, bir İslam mütefekkiri kalkıp da şu açıklamalarda bulunabiliyor: “Peki bu halk nezdinde meşhur olan Ebu Musa ne yapmış ki Muhammed onu lanetlemiş! Demek ki işlediği çok önemli bir suç varmış ki Muhammed onu lanetlemiş…” Yani olaylar aslında çok açıktır; ama İslami kesim inanmak istemiyor.

Hüzeyfe bu suikast olayını biriyle konuşurken Ebu Musa, “Biz bunların on dört kişi olduğunu biliyoruz” diyor. Hüzeyfe de, “Seni de sayarsak sayıları 15 olur” diyor. Bundan daha açık bir ifade olmaz. Aynı şeylerin Ammar tarafından da söylendiği kaynaklarda geçiyor.

Hz. Ali sabah namazlarını kılarken Kunut duasında hep Ebu Musa’ya lanet ederdi. (52) Hani daha önce de ifade edildi, Hz. Muhammed en yakını olduğu için muhakkak Ali’ye de bu münafıkların isimlerini söylemiştir.

Yine Muhammed’in eşlerinden Ümmü Seleme’ye ait olan benzer hadisler var. Şunu anlatıyor: “Bazen Ebu Musa, halife Ömer’in yanına geldiğinde Ömer ona, anlat bakalım diyordu ve o da başlıyordu anlatmaya.” (53) Tabii burada neyi konuştukları belli değil. Burada kimi Şia kesimi, Ömer Ebu Musa’ya, “Anlat bakalım o eski anılarımızı” demekten kasıt, bu Tebük komplosudur demişler. Nitekim de Ömer’in halifeliği zamanında valiliği en uzun süre devam eden Ebu Musa’dır. Yani onun dostuydu diyorlar. Bunu bir yorum olarak kabul edebiliriz. Çünkü kimi Sünni yorumcular, Ömer’in, gel dinden imandan konuşalım dediği şeklinde açıklamalar yapmışlardır. Sadece bilgi olsun diye ekledim; yoksa netlik ifade etmeyen sözlerden bir sonuç çıkarmak istemiyorum. Benim için kanıtlar güçlü olmalı. (54)

Dikkat edilirse anlattıklarımın tümü İslami kaynaklardan. Kaynak o kadar fazla ki, nerdeyse her satır başına bu kaynaklardan dipnotlar ekleyebilirim; ancak bu konuda daha farklı şeyler yazan yazarlar da var. Mesela Hicri 8. asırda yaşayan Deylemi çok farklı şeyler amlatıyor. Hele Muhammed zamanında yaşayan Selim birn Kays’ın (h.2-76) yazdıkları çok çarpıcı. Kitap içinde bundan da zaman zaman aktarmalar yapacağım.

Deylemi’den kısa bir-iki numune vereyim. Muhammed halifeliği Hz. Ali’ye vasiyet edince, Aişe duyuyor ve Hafsa’ya anlatıyor. Bunlar da gidip Ebubekiir ve Ömer’e ileti yorlar. Sonuçta Ebubekir’le Ömer Mekkeîlilerden önemli kişilerle gizli toplantılar yapıyor, “Anlaşılaın, Muhammed’inki de adeta İran ve Bizans gibi artık aile imparatorluğuna dönüşecek.” diyorlar ve bu vasiyete engel olmak için bir plan yapıyorlar. Sonuçta varılan karar, vasiyet gerçekleşmeden Muhammed’i yok etmek. Yani Tebük’teki gibi onun hakkında suikast planı yapıyorlar.

Hatta Kur’an’da Maide suresi 67. ayeti Hz. Ali’nin halifeliğiyle ilgilidir, diyenler de var. Mesela İmam Suyuti, Nisaburi gibi kişiler bunu net olarak belirtmişlerdir. Ayetin özeti şu: “Ey Muhammed, Rabbinden sana geleni duyur yoksa görevini yapmamış olursun.” Yani Hz. Ali halife olacak diye ilan et. Hatta Muhammed ilan bile ediyor. Bu sırada Ebubekir ve Ömer, Cirane denilen yerde Muhammed’le konuşuyor, “Ali’nin halife seçilmesi senin fikrin mi, yoksa vahye dayanarak mı bunu yapıyorsun?” diye soruyorlar. O da “Ben kafadan yapmam; vahye dayanıyor.” diyor.

Artık ümitleri kalmayınca, Mekkeli Müslümanlardan en başta Ebubekir, Ömer, Osman, Talha, Zübeyir, A. Rahaman b. Avf, Ubeydullah, Sad b. Ebi Vakkas, Ebu Ubeyde (ki hepsi de Muhammed’den cennet müjdesini alan seçmeler) olmak üzere, Muaviye, Amr b. As ve hatta Ebu Hüreyre Muhammed’i vurmak için harekete geçiyor. Bu arada şunu da diyorlar: Nerdeyse Muhammed bize, “Ali’ye tapın, ona kul olun.” diyecek kadar ileri gitti. Sad b. Ebi Vakkas, “Vallahi korkarım, Muhammed nasıl ayet uydurdu ki, ben ayı ikiye böldüm diye, Ali için de bir ayet uyduracak ki, Cebrail geldi, Ali halife olsun dedi.” şeklinde çok ileri gidiyor, tabii ki Muhammed de işin farkında ve bunlara karşı tedbirini alıyor. Dolayısıyla burada da başarı sağlanamıyor. (55)

Kaldı ki bu son olay Hz. Muhammed’in son veda haccında oluyor. Yani ölümüne yakın bir zamanda. Hem bu, hem de Tebük’teki olayda zaman zaman Akabe ismi geçiyor.

Akabe hem Mekke etrafında özel bir yerin adıdır, hem de sözlük anlamı, giden yola paralel olan dağ demek. O yüzden bazen her ikisi için de bu isim kullanılmıştır. (56)

Aşırı kesimden bir ipucu verdim; benzer tartışmalara girme niyetinde değilim. Ben, başta Kur’an olmak üzere, Sünni kaynakların meşhurlarında var olan bilgiler üzerinden bir şeyler aktarmaya çalışıyorum. Bu gibi sivrilerin yorumlarına değinmeyeceğim. Hâlbuki İslam tarihi daha taraflı, resmi tarih. Kim bilir belki bu gibilerin anlattıklarında doğruluk payı daha da fazla. Görüldüğü üzere bu suikastlailgili İslam’ı kaynaklarda çok önemli açıklamalar var-, bunları bir kenara bırakmak mümkün değil.

 

Arif Tekin, Hz.Muhammed’in Ölümü, s.20-60

Düzenleyen: ArapŞükrü

Tebükte Hz. Muhammed’e Karşı Suikast Girişimi 1. Bölüm

 

Dipnot

7) İbni Hazm, Muhalla, 11/224. Necah, Nezeriyat’ul Halifeteyn, 2/266. İbni Ebi’l Hadid, Şerh’u Nehci’l Belağa, 2 /390 Darü’l kütüb’il İlmiyye, Mısır.

8) Kadi Beydavi, Tevbe suresi 74. ayet açıklamasında.

9) Tevbe, 80 ve 84.

10) a- Zehebi, Siyer-i A’lam, 2/363 vd.

b- İbni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/25 vd. Hicri 9. yılı olayları, Halit b. Velit’in Ukeydir Dume’ gönderildiği kısım, Tebük seferi bağlamında. Yine İbni Kesir kendi Tefsirinde, Tevbe suresi, 74,80 81 ve 101. ayetlerinde bu konuyu açıklamış. Aynı zamanda İbni Kesir kendi Siyer kitabında, 4/30 ve sonrası, Tabük olayı bağlamında. Bir de ilgili ayetler hakkında uzun tefsirlerde bu bilgiler anlatılıyor. Yanı sıra Siyer, İslam Tarih-i, Tabakat kitapları ve hadislerde bu olaya uzunca yer verilmiş, tartışmasız bir konu… Özellikle Suyuti’nin ‘Dürrül Mensur’ adlı tefsiri, Tevbe suresi 74. ayeti kısmında çok detaylar var.

c- Heysem, Mecme’ü Zevaid, no: 424-425.-l/l 10 Kitab’ül Eyman, münafıklar kısmı.

d- Kenz’ül Ummal, no: 856-57.

e- Müslüm, Sıfat-i Münafikin. Burda aynı içerikli birkaç hadis var.

f- Zadü’l Maad, 3. cilt Tebük kısmı.

g- ibni Ebi Şeybe, Musannaf, Magazi, no: 38259- cilt, 20/616.

h- Ahmet b. Hanbel Müsned’i, Baki Müsnedi’l Ensar, Ebi Tufeyl Amir kısmında.

i- Kadı Beydavi (ö.685.h) Envârü’t-Tenzîl, Tevbe suresi 73 ve sonrası,

j- İbni Abd’il Ber, Istiab, no: 1639. Abdullah b. Kays b. Selim (yani Ebu Musa el-Eş’ari) kısmında.

k- İbni Asakir, 32/93 ve devamında. Abrullah b. Kays (Ebu Musa el-Eş’ari) kısmında.

11) a- Mecme’ü Zevaid, münafıklar kısmı no: 421-425. Cilt 1/110.

b- Beyhakı, Sünen-i Kübra, 8/198. Mürted kısmı, no: 16327 ve 16330.

c- Müslim, Sıfat-i Münafıkin, no: 4983.

d- İmam Ahmet b. Hanbel, Müsned adlı yapıtı, Müsned-i Nasara, no: 22676.

e- Müsned-i Bezar, no: 2432.

f- İbni Kesir Tefsiri, I )Tevbe suresi 74. ayet. 2)Bidaye-Nihaye, 5/26 3) Siyer, 4/34-40 Tebuk seferi kısmında.

12) Vakıdi, Megazi, 2/989 ve Tarih-i Dımaşk, Muhammed’in gazaları, Tebük kısmı, 2/34.

13) İbni Hazm (h.456.ö), Muhalla, 1 1/ 221-225.

14) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, 20/614-no: 38259-37045 cilt 20/579.

15) Tabakat, 6/531, no: 2556.

16) a-Askalani,(l)Tehzib-iTehzib, 11/ 138ve (2) Takrib-i Tehzib, no: 7432 Velit kısmında.

b- İmam Zehebi, Mizan’ül İtidal, 7/129-no: 9370 Velit b. Abdulah b. Cümey’ bölümünde.

c- İmam Müzi,Tehzib-i Kemal, cilt 31/35, no: 6713 Velit b. Abdullah b. Cümey’ kısmında.

d- Ebu Hatem el-Razi, ‘Cerh-Tadil’, cilt 9/8. Velit bin Abdullah b. Cümey’ kısmında.

17) Marifet’ü Sükat, no: 1943.

18) Tarih’ü Esma-i Sükat, no: 1499.

19) Tarih-i İbni Muin, no: 838.

20) Tabakat, 6/531, no: 2556.

21) Buhari, a)Tarih-i Sağir (Evsat), 1/70. b) Tarihi Kebir, no: 2511. Velit b. Cümey md.

22) Müslüm, Sıfat-ı Münafıkin. Burada buna benzer kaç hadis daha var.

23) a- Ebudavud, Velit’ten iki yerde hadis almış: Biri, Namaz, kadın imam olur mu bölümde, no: 571, diğeri de Kitabü’l haraç, no: 2973.

b- Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müsned’ül Kabail, Ümmü Vereke hadisleri, no: 26738, bir de Ebubekir hadisleri kısmında 15 sıradaki hadis ve c. 1/56 aynı hadis. Hüzeyfe Hadisleri, no: 23966-cilt 9/501. Ebuzer-i Gıfari hadisleri, no: 22073-8/542 ve daha ulaşamadıklarım.

24) a- Beyhaki (458), Sünen-i Kübra, 3/186, no: 5353.

b- Hakim (405), Müstedrek, no: 733. Üstelik hakimin sıralaması da şöyle: Hadisi, Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah Safar, o da Ahmet b. Yunus Dabi, Abdullah b. Davud Haribi, Velit b. Cümey’, Leyla binti Malik ve Abdurrahman b. Halad Ensari’den, bunlar da Ümmü Vereke’den aktarmışlar diyor.

c- Askalani, (1) Tehzib-i Tehzib, 11 / 138 ve (2) Takrib-i Tehzib, no: 7432 Velit kısmında.

d- Daremi, Sünen, 1/279 ve 403.

e- İbni Hacer, Telhis, 2/57, no: 557.

25) Esferaini, el-Ferk’ü beyne’l firek, s. 93-104.

26) Şehristani, el-Milel ve’l Nihal 1/71.

27) Salihi, Sübülül Hûda, 12/391.

28) a- Ahmet b. Hanbel, Müsned, Ansar’dan kalanların müsnedleri kısmında Ümmü Seleme hadisleri bölümünde. No: 25284, 25338, 25404, 25439 ve 25471.

b- Taberani, Mucem’i Kebir, 23/394. Ümmü Seleme hadisleri bölümünde, no: 941. Ravi, Şakik.

c- Heysem, Mec’me’ü Zevaid, 1) Nifak konusunda, no: 430, 1/110 ve 2) halife kısmında, no: 14449 cilt 9/8. Bezar’dan alıntı yapmış.

d- İbni Kayyım el-Cevzi, el-Igase… 11. bab.

e- Kenz’ül Ummal, no: 31491 Masruk’tan aktararak.

f- İbni Asakir, Tarih’ü Medinet’i Dımaşk, 44/307. Burada iki hadis alır.

29) a- el-Bidaye ve Nihaye, h. 8yılı olayları, Tabuk seferi kısmında, Hz. Muhammed’in Tebuk ikameti bölümünde, cilt 7/185.

b- Es’Siret’ü Nebeviye, 4/34 vd.

c- Yine İbni Kesir’in Kur’an tefsiri, Tevbe suresi 74, 80, 84 ve 101. ayetleri kısmında anlatıyor.

30) Ahmet b. Hanmel Müsned, Baki müsned-il Ansar, Ebu Tufeyl Amir b. Vâil hadisi.

31) Cami’ul-Beyan Tefsiri, Tevbe suresi 101. ayetin açıklama kısmında. Bir de başka bir kitabı Tehzib’ül Asar’da buna yer vermiş, no: 1484, cilt 4/202.

32) Musannaf, Kitab’ül Fiten, no: 37390, cilt 21/162.

33) Müsned-i Bezar, 7/293. no: 2885.

34) Besevi, El-Marifet’ü ve’l Tarih, 2/769.

35) Es-Sünne, no: 1288/ cilt, 4. Bab’ü münakehet’il Mürcie kısmında.

36) Sünen-i Rabi, 4.cilt Cabir b. Zeyd hadisleri kısmında. No: 929.

37) İhya’ül Ulum, 1/131-132.

38) Muhtasar’ü Tarih-i Medinet’il Dımaşk, 6/253.

39) Üsd’ül Gabe, Hüzeyfe b. Yeman kısmında.

40) Keşfül Estar, 1/391, no: 831.

41) Heysemi: Mecmeü Zevaid,l/110, no: 425 münafıklar kısmında.

42) Metalib-i Aliye, cilt 14/702, Tevbe suresi tefsiri, no: 3623. Burada ayrıca başka yazarların da bunu aktardıkları belirtiliyor.

43) Hind, 36961-36962. Hüzeyfe bin Yaman hadisleri kısmında.

44) İstiab, Ebu Musa el-Eş’ari kısmında diğer adı, Abdullah b. Kays b. Selim, no: 1639.

45) Hindi, Kenz’ül Ummal. Hüzeyfe hadisleri, no: 36969.

46) Kur’an’ın Kökeni adlı yapıtımda buna bir bölüm ayırdım.

47) İbni Kuteybe, Tevil u Muhtelif il Hadis, 84…

48) a- İbni Asakir, 1-Muhtasar’ü Tarih-i Dımaşk, 6/252-261 ve 2-)Tarih-i Medine-i Dımaşk, 12/294.

b- Kenz’ül Ummal, no: 8753 ve no: 36315-36316.

c- A. Razzak, Musannaf, no: 20974-11/450.

d- İbni Ebi Şeybe, Musannaf, no: 38837- 21/307.

e- İbni Şebbe, Medine Tarihi,2/233-234 ve 3/1084 A’meş yoluyla: İbni Ebi Şeybe (21/307) dipnotunda.

f- Taberi, Tehzib-i Asar, s. 597 no: 1484.

g- Zehebi, Siyer-i A’lam, 2/368- no: 76.

h- İbni Kuteybe, Te’vil’ü Muhtelifi’l Hadis, s. 72 ve 84.

i- İbni Şebbe, Tarih-i Medine, s. 1083.

49) a- İbni Asakir, Muhtasar’ü Tarih-i Dımaşk, 6/252.

b- Zehebi, Siyer’ü A’lam. 2/363.

c- Hakim, Müstedrek 3/381.

50) a- İbni Sad, Tabakat, Bedir savaşına katılan Medinelilerden birinci tabaka kısmında, no: 173.

b- İbni Asakir, 1) Tarih’u Medinet-i Dımaşk, 7/340. 2) Muhtasar’ü Tarih-i Dımaşk, 4/203.

c- Zehebi, Siyer-i A’lam, Übey bin Ka’b kısmı, cilt 1/399.

d- Müzi, Tehzib-i Kemal, Übey bin Ka’b kısmı, cilt 1/270- no: 279.

51) Bunu, farklı bir çalışmam var, orada detaylıca anlatacağım. Aynca bu Cebrail hadisi Müslim, sıfat-i munafıkin kısmında, Tabakat-i İbni sad 3/260 Übey b. Kab bölümünde. Bidaye-Nihaye, ibni Kesir, h. 19. yılı olayları. Zehebi, Si yer-i A’lam, Übey b. Kab kısmında. 1/390 ve sonrası.

52) Hindi, Kenz. No: 21989, Namaz kısmında.

53) Zehebei, Siyer-i A’lam, 2/391-395. Burada ayrıca İbni Asakir ve İbni Sad’ın da bunu aldığı dipnotta geçiyor.

54) a- İbni Asakir, Tarih’ü Medinet’i Dımaşk, 32/92-93.

b- Zehebi, Siyer-i A’lam, 2/393.

c- Besevi, El-Marifet’ü ve Tarih, 2/771.

d- Mecme’ü Zevaid, no: 425. Burada, Taberani’nin de Mucem-i Kebirinden aldığını belirtiyor.

55) Muhammed bin Hasan Deylemi (h.711) ‘İrşad’ül Kulub’ s. 330-333.

56) İbni Manzur, Lisan’ul Arab. AKB maddesi.