Kasım 05

Tebükte Hz. Muhammed’e Karşı Suikast Girişimi – Bölüm 1


a) Hz. Muhammed’in En Yakın Çevresi Onu Öldürmek İstiyor:

Hicri 9. yılında Hz. Muhammed Suriye tarafında Bizanslılara karşı Tebük (bir bölgenin adıdır) seferini düzenler. Ordusu hem sayı olarak az, hem de araç-gereç bakımından zayıf olduğu için, pek çok Müslüman savaşa katılmak istemez. Burada savaşın seyriyle ilgili bilgi vermiyorum; amacım, bu savaşta meydana gelen önemli bir konuda bilgi vermektir. Tebük seferine katılmak istemeyenler hakında Kur’an’da (özellikle Tevbe suresinde) birçok ayet var, yeri gelince onlardan da örnek sunacağım… Demek istediğim şu: Hz. Muhammed Tebük’ten dönüp Medine yolunu tutunca, en yakın arkadaşlarından süvari bir grup -ki sayıları 12-15 olarak söyleniyor- gece karanlığından da yararlanarak onu vurmak ister. 

Ancak Muhammed bu planın duyumlarını alınca yol güzergâhını değiştirir. Yolda Ammar b. Yaser onun devesini önden çekmekte, Hüzeyfe b. Yeman da arkadan sürmektedir. Muhammed’i öldürmeye karar veren grup, onun bu yol değişikliğini öğrenir ve aynı istikamette onları takibe alır. Bunlar yaldaşıp artık baskın yapma aşamasındayken, Muhammed’in arkadaşları tarafından fark edilirler. Bu arada Muhammed arkadaşlarına, “Çabuk sürün, hızlı olun” diye emir verir. Arkadaşları bağırıp çağırır ve “Haberiniz olsun sizi gördük.” deyince, baskını düzenlemek isteyen Müslüman grup korkar, kaçmak zorunda kalır ve İslam ordusu arasına dağılıp kaybolur. Karanlık olduğu için Muhammed’in etrafındaki insanların çok olduğunu sanmışlardır; yoksa onu kolay kolay bırakmazlardı.

Bu arada Muhammed, arkadaşlarına, “Siz bunları tanıdınız mı?” diye sorar. “Yüzleri maskeliydi, göremedik; ancak atlarını, bindikleri hayvanları tanıdık/ bugünkü tabirle, arabaların plakalarını aldık.” derler… Muhammed yine sorar: “Sizce bunların niyeti neydi?” “Bilmiyoruz.” karşılığını verirler. Muhammed bu kez: “Yemin ederim ki onların planı beni vurmak, ortadan kaldırmaktı. Ben onları teker teker biliyorum.” der ve onların isimlerini Ammar-Hüzeyfe’ye söyler; ancak “Sakın ola, bu isimler sizde gizli kalsın, hiç kimseye söylemeyin.” talimatını verir.

Neden böyle bir talimata gerek duymuştur? Çünkü bunu yapanlar, Hz. Muhammed’in kendilerine cennet müjdesi verdiği en yakın arkadaşlarıydı. En başta halife Ebubekir, halife Ömer, halife Osman, Talha b. Ubeydullah, Sad b. Ebi Vakkas, Ebu Musa el-Eş’arî gibi seçme isimler vardı bu on beş kişilik baskın grubunda. Evet; bunu anlatan, ünlü İslam düşünürü İbni Hazm (ölüm. hicri 456). Gerçi kendisi bahaneler buluyor ama ne olursa olsun bunları o anlatıyor.

Bu baskını gerçekleştirenler arasında Ebubekir, Ömer ve Osman’ın isimlerini veren başka yazarlar da var. (7) Tabii ki burada savunma amaçlı uyduruk bazı sözler öne sürülmüş; ancak bunlar çok sığ ve gülünç savunmalar, yeri gelince onlardan birkaç çarpıcı örnek vereceğim. Benzer savunmaları İslami kesim hep yapıyor. Mesela ileride değineceğim gibi, halife olarak Ebubekir’in rakibi Sad b. Ubade, Ömer’in korkusundan Şam tarafına göç etmek zorunda kalıyor. Ömer adamlarını gönderip onu orada katlediyor ve “tuvalete girince cinler onu öldürmüş” diye çok saçma bir bahane uyduruyorlar. Yine yeri gelince anlatacağım, Ayşe ile Hafsa, Muhammed’e ilaç içirince, biz yapmadık, ey Muhammed; senin amcan Abbas yaptı diyorlar. O da diyor ki Abbas masumdur, siz yalan söylüyorsunuz, siz yaptınız. İşte yapılan savunmalar hep bu tarzda. Dediğim gibi, bağımsız bir başlık altında bu savunmalardan ilginç birkaç örnek vereceğim…

Tabii ki İbni Hazm gibi ünlü bir İslam düşünürü bu olayla ilişkileri olan kişileri anlattığı için, İslam âleminde ona kimse bir şey de diyememiştir ancak savunma amaçlı farklı zikzaklara başvuran İslam düşünürleri çoktur. O savunmalardan önemli bir kesit sunacağım.

Bu olaya karşı Muhammed’in arkadaşları Hüzeyfe ve Ammar kendisine şu öneriyi getirirler: Mademki onları tanıyorsun, biz Medine’ye dönünce onları öldürelim, ne dersin? Muhammed, “Hayır olamaz. Çünkü o zaman bana karşı olanların ellerine bir fırsat geçer, onlar olumsuz propaganda yapıp “Muhammed en yakın arkadaşlarını öldürdü.” derler. Onun için biz tedbirimizi alır o şekilde devam ederiz” der. Evet, Hz. Muhammed onların isimlerini gizli tutmuştur dedim. Ancak gerçeği saptırmak için, kimi kaynaklarda bazı sahte isimler de verilmiş: Şu şu kişilerdi gibi uyduruk bazı isimler ortalıkta dolaşıyor. Aslında onlar günah keçisi kesilen isimlerdir. Gerçek failler ise hep gizlenmek istenmiştir. Bu konu üzerinde yeterince duracağım.

Hz. Muhammed onların isimlerini gizli tutmakla iyi bir taktik uygulamıştır aslında. Çünkü eğer açıklasaydı, kendisinin de belirttiği gibi hem İslama karşı olanlarda olumsuz etki yapardı: Demek ki bu dinde bir şey yok, Muhammed’in en yakın arkadaşları bile kitlesel olarak ondan uzaklaşıyorlar ve hatta onu vurmak istiyorlar gibi olumsuz propagandalar yapılabilirdi. Hem de deşifre etmiş olsaydı, onlarla kuvvet yoluyla bir kere baş etmesi pahalıya mal olurdu, hatta mümkün bile değildi: Mesela Hz.Ömer’e ceza verebilir miydi, onu karşısına alabilir miydi? Ebubekir’e, Osman’a, Talha’ya, Sad b. Ebi Vakkas’a, Ebu Musa el-Eş’ari’ye… ne yapabilirdi! O zaman tüm lider kadro ona düşman kesilirdi ve Muhammed’in elinde kimse kalmazdı ve yalnız kalırdı.

Komplocuları tespit ettiğine göre bundan sonra yapması gereken, hem fiziki olarak tedbirini almak, kendini korumak, hem de Cebrail-Allah kanalıyla Kur’an’a istediği ayetleri eklemektir. Dediğim gibi zaten başka yöntem de mümkün görülmüyordu, tabii ki bu arada sanki Muhammed’in onların komplosundan haberi olmamış da, inandığı Allah’ı ona vahiy yoluyla kendileri hakkında yeni bilgi iletiyormuş gibi mucizesini de göstermiş oluyordu. Onlar hakkında Tevbe suresinin 74. ayetini oluşturup ilan etmiştir.

Diyanet’in Kur’an tercümesinden ilgili ayetin anlamını vereyim: “Bir şey söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resulü kendi lütfü ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”

Sanki Muhammed bu suikastçılar hakkında hiçbir şey duymamış da; Allah’ından gelen bilgiyle ilk kez haberdar oluyormuş gibi yapıyor, tabii ki bir taşla iki kuş misali, bu ayetle birkaç yere mesaj gönderiyor. Çünkü Tebük’te bir ara onun devesi kaybolunca, Müslümanlardan biri, “Hani dünyada olup biten her şeyi, geçmişi, geleceği… biliyorum diyen bir Muhammed, nasıl olur da yanı başında devesi kaybolmuş da nerde olduğunu bilemiyor, bu nasıl peygamber?” şeklinde alay ediyor. Cülas bin Süveyd, (8) “Eğer Muhammed’in anlattıkları doğruysa, eğer peygamberse ben eşek olayım.” diyerek onunla alay ederken, Muhammed bunlardan haberdar oluyor. İşte Tebük’te hem kendine karşı komplo kuranlar/onu vurmak isteyenler, hem de onunla alay edenler için, mucize niyetiyle yukarıdaki ayeti oluşturuyor.

Ayette her şey açık ve nettir: Onlar yemin ediyorlar ki, biz söylemedik. Peki, neymiş söylemedikleri şey? İşte az önce özetlediğim gibi, ‘Muhammed’de tanrısal boyut varsa eşek olayım’ diyen kişi. Güya ona baskı yapılınca ben bunu demedim demiş ve Tanrı için de onun sözü o kadar önemli olmalı ki bu ayeti onun yalanı için göndermiş.

Bir de ‘yanı başında devesini bulamayan Muhammed, nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek her şeyi bilirim’ diyen kişinin bu cümlesi tanrının hoşuna gitmemiş olmalı ki, gerek görüp az önceki ayeti yanıt olarak göndermiş, tabii ki Muhammed’in bunların söyledikleri hakkında istihbaratı vardı. O yüzden hepsine topluca yanıt olabilecek böyle ayetler oluşturup anlatıyordu. Ayetin bir yerinde şu cümlecik de var: “Allah ve Resulü kendi lütfü ile onları (Müslümanları) zengin kıldığı için, inkârcılar intikam almaya kalktılar.” diyor. Peki, bu parçanın olayla ne alâkası var? Bunu da müfessirler şöyle açıklamışlar ve zaten başka türlü de yorumu mümkün değil: Efendim, Hz. Muhammed Medine’ye gelip savaşlarda elde ettiği ganimetleri yandaşlarına dağıtınca bunlar zengin olur. Bu arada başta Abdullah b. Selul olmak üzere muhalefettekiler onların bu durumunu kıskanırlar. İşte ayette sözü edilen zenginliğin kaynağı budur. Yani Allah’ın minnet ettiği zenginlik kaynağı, ganimetler, talan ve çapulculuk. Yoksa başka ne gibi yollarla onları zengin etmiş ki!

Aynı ayetin bir yerinde de, başarılmayan bir plandan söz ediliyor. İşte o plan Tebük’teki suikasttir. Zaten Diyanet de, “Muhammed’i öldürmek demek” şeklinde almıştır. Biraz önce vurgu yaptığım gibi, Muhammed onlarla savaşmak yerine, ayet taktiğiyle kendilerini korkutmaya, bu yöntemle işi ayarlamaya çalışıyordu ve tabii ki artık fiziki olarak da tedbirini almaya devam ediyordu.

Bu Tevbe suresinde konuya ilişkin oluşturulan başka ayetler de var. Bu ayetlerde söylenen bazı mesajlar şöyle:

“Ey Muhammed; bu münafıklardan ölen olursa cenaze namazını bile kılma, kabirleri başında da durma. Ayrıca onlara 70 sefer dua etsen de ben (Allah olarak) kabul etmem.” Yani ey Muhammed, onların bağışlanması için sen bile devreye girsen ben onları affetmem şeklinde ayetler var.(9)

Hz. Muhammed hadislerinde, arkadaşlarım arasında 12 kişi var ki (aslında Tebük olayına adı karışanların sayısı 15’tir; ancak bunlardan 12’si Muhammed’e çok yakın isimler olduğu için burada bu rakamı kullanmıştır!), deve iğne deliğinden geçmediği sürece bunlar da cennete girmeyecekler diyor, ayrıca onlar için bedduada bulunuyor.

Bu kişilerin sayılan hakkında ünlü Kur’an yorumcusu/müfessir Kadı Beydavi kesin rakam belirtiyor: Diğer Kur’an yorumcuları gibi o da olayın detayları hakkında bilgi verdikten sonra Tebük seferi dönüşü Hz. Muhammed’e karşı suikast girişiminde bulunanların sayısı 15’ti, diyor. Bu suikastle ilgili bilgileri içeren epeyce İslami kaynak var. Bazılarında bunların sayısı, parça parça da olsa isimleri de verilmiş; bazılarında ise yalnız olay anlatılmıştır. (10) Zaten olay net olarak Tevbe suresinde anlatılıyor; ayette sadece kişilerin isimleri yok. Tabii ki Muhammed onların isimlerini ayette belirtemezdi. Çünkü o zaman açıkça onları hedef gösterirdi ve aralarında savaş başlardı.

Kaldı ki İbni Hazm’ın Muhallası dışında, başta Müslim olmak üzere birçok İslami kaynakta bu konuda kanıtlar var; hepsini anlatacağım.

İbni Hazm her ne kadar katılmıyorsa da şunu da yazıyor kitabında: “Ömer, Hz. Muhammed’in yanında bulunan Hüzeyfe’den soruyor: ‘Madem sen o münafıkları tanıyorum diyorsun, peki ben de onların içinde var mıydım?’ diyor.”

İslam tarihi aşırı derecede sansürlüdür; buna rağmen yine de değişik kaynaklara ve hatta değişik sayfalara dağıtılan bilgiler bir araya getirildiğinde bu konuda önemli bilgiler ortaya çıkıyor.(11)

b) İbni Hazm’ın Suikastla İlgili İlginç Açıklaması

Şimdi çok önemli, ses getirecek bir hadisi sunuyorum. Öyle bir hadis ki, İbni Hazm kendi meşhur kitabı Muhalla’sına almış. Her ne kadar eften püften savunmalar yapmışsa da (o savunmalarını da yazacağım) benim için önemli olan, onun böyle bir hadisi kaleme almasıdır.

Hemen hadisi vereyim. Velit bin Cümey’den, “Halife Ebubekir, halife Ömer, halife Osman, Talha bin Ubeydullah ve Sad bin Ebi Vakkas gibi ünlü sahabeler, Tabük’te Hz. Muhammed’i katletme girişiminde bulunanlardandır.” açıklamasını yapıyor ve devamla, “Aslında bu Velit denen kişi helak olanlardandır, İslam camiasında hiç kimse ondan hadis almamıştır, yalancı bir insandır. Dolayısıyla onun aktardığı bu hadis asılsızdır.” diyor.

Bunun değerlendirmesine geçmeden, farklı bir noktaya değinmek istiyorum.

Müslümanlardan bir grup, Suriye’den ticaretten dönünce yalan bir haber yayıyorlar: Biz gelirken yolda aşırı derecede bir hareketlilik gördük. Kesin olarak Bizanslılar Müslümanlara karşı savaş hazırlığı yapıyorlardı şeklinde bir haber. Muhammed de buna dayanarak seferberlik ilan ediyor. Hâlbuki böyle bir şey yok, kökten yalan.

İşte bu yalana dayanarak milleti savaşa sürüklediği için, Celas b. Süveyd gibi bazı Müslümanlar, ‘eğer Muhammed hak ise ben eşek olayım’ diyorlar. (12) Muhammed bu gibilerin dedikodusunu duyunca, onların aleyhine ayetler oluşturuyor. Bunu, az önce de anlattım. Aslında bir bakıma bunu söyleyenler haklı. Çünkü bir ticaret kafilesinin yalanını bilmeyen bir Muhammed, nasıl diyebilir ki ben gelmiş, geçmiş her şeyi bilirim. Boşuna o insanları Bizans’a karşı savaşa sürüklemenin ne anlamı var, neden mucize yoluyla bu haberin yalan olduğunu söylemedi! Üstelik nerdeyse bu Tebük seferinde kendisine karşı tertiplenen suikastta öldürülebilirdi de.

Peki, olay nerden kaynaklanıyor, İbni Hazm neden Velit b. Cümey’ yalancıdır, kimse ondan hadis almamıştır, diyor? Hadise şu: En başta Müslim’de birkaç versiyonla ve ayrıca başka İslami kaynaklarda da şöyle bir olay anlatılıyor: Hz. Muhammed’in vahiy kâtibi ve aynı zamanda Hz. Muhammed’in sırlarını gizlemekle meşhur ve Tebük’teki suikastta Hz. Muhammed’in yanında olan ve bu isimleri teker teker Hz. Muhammed’den öğrenen Hüzeyfe bin Yeman’a bazı hadisler atfedilir. Onlardan bir tanesini az sonra sunacağım. İşte İbni Hazm, Hüzeyfe’ye dayanan bu hadisleri çürütmek, o münafıkları temize çıkarmak, böyle bir şeyin olmadığını, yalan olduğunu kanıtlamak için az önceki açıklamayı yapıyor. Yani, bu hadisleri aktaran kişiler arasında Velit bin Cümey’ de var. Dolayısıyla o, güvensiz biridir diyor. Öyle ki, o suikastta Ömer, Osman gibileri de varmış diyor ve bu şekilde güya kendince az sonra sunacağım o münafıklarla ilgili hadislere gölge düşürmek istiyor.

İşte az önce Velit’e dayanan o çok ses getirecek hadisi bu bağlamda ele alıyor. Aslında İbni Hazm burada kaş yapayım derken göz çıkarıyor. İbret olsun diye İbni Hazm’ın komik savunması hakkında az sonra geniş bir bilgi sunacağım.

Gelelim Hüzeyfe’nin hadisine. Bir gün Hüzeyfe ile Tebük’te Muhammed’i katletme girişiminde adı geçenlerden biri arasında şu konuşma geçiyor: Adam Hüzeyfe’den, “Peki Muhammed’i öldürme girişiminde bulunan bu insanların sayısı kaçtı?” diye soruyor. (Çünkü insanlar biliyordu ki, Hüzeyfe o olay esnasında Muhammed’le beraberdi ve üstelik Muhammed o kişilerin isim listesini ona teker teker söylemişti. O yüzden bu işe bulaşanlar zaman zaman onu yoklamak isterdi) Hüzeyfe buna yanıt vermek istemiyor; ancak orada bulunanlar kendisine, “Mademki bu konuda senden bilgi istiyor, ne olacak sen de cevap ver” deyince, Hüzeyfe şunu söylüyor: “Seni de sayarsak onların toplamı on beş olur. Allah şahittir, bu on beş kişiden on ikisi Hz. Muhammed’le birlikte Allah rızası için düşmanla çarpışan seçme sahabilerdi.” diyor.

Evet; bu metin en başta Sahih-i Müslim’de (Sıfat-i Münafıkin kısmında) ve diğer birçok İslami kaynakta geçiyor. Yani Hüzeyfe ile biri arasında konuşmalar kayıtlarda var; ancak isim belli değil/geçmiyor: Sadece o münafıklardan biri Hüzeyfe ile tartıştı şeklinde isimsiz bir hadis.

Peki, tartışma biliniyor ve bu tartışmanın şahitleri de var; ama neden o kişinin ismi kayıtlarda yok diye sorulmaz mı? Burada açık olarak belli oluyor ki, o kişi çok önemli, otoriter biriymiş ki, ismi kayıtlara geçmemiş. Zaten hadisler zaman içinde çok sonra tedvin edilmiş (yazı haline getirilmiş), o yüzden bu iş hep sansürlü olmuştur. Sansür diyorum. Çünkü bundan asırlar önce o ganimetçi, talancı, gaddar sisteme karşı bir şeyler yazmak kolay değildi! Kim bilebilir az önceki olayda Hüzeyfe ile tartışan kişinin halife Ömer olmadığını! Zaten Ömer’in birkaç kez Hüzeyfe’yi yoklayıp bu konuda ağzından bir şeyler almak istediğine dair bilgiler var, bu bölümde o hadisleri de sunacağım.

Bir de eğer Hüzeyfe ile tartışan şahıs otoriter biri olmasaydı, en azından bu tartışmayı izleyenler ona kızardı: Nasıl Muhammed’e karşı suikast girişiminde bulunursun, münafıklık yaparsın gibi hem sözlü sataşmalar olurdu, hem de kavga ederlerdi. Çünkü Hüzeyfe ile o adamın yanında olanlar herhalde ne kördü, ne de sağır. Şayet kör-sağır olsalardı, o zaman bu hadisi aktaramazlardı. İşte bu suskunluk da haklı olarak insanın aklına kuşku düşürüyor.

İbni Hazm her ne kadar Velit ismi üzerinden hareketle bu gibi hadislerin sıhhatine gölge düşürmek istemişse de, yine konuya ilişkin bazı hadisleri vermeye devam etmiştir. Kaldı ki o hadisleri sadece İbni Hazm vermiyor; bunları aktaran birçok ünlü İslam düşünürü var: Onları da ayrıca sunacağım. İbni Hazm şunu aktarıyor: Hüzeyfe münafıkları bildiği için, halife Ömer ondan sormuş: “Acaba ben de o münafıklardan mıyım?” diye. Hüzeyfe hayır yanıtını vermiş ve “Artık bundan sonra kimseye bu konuda bilgi vermek istemem.” diye de eklemiş.

Peki, İbni Hazm’ın hiçbir gerekçe göstermeden, sadece Ömer ve diğer arkadaşlarına toz kondurmamak için, ‘bu hadis yalandır, bunu aktaran kişi de güvensizdir, kimse ondan alıntı yapmamıştır’ açıklamasının gerçekten doğruluk payı var mı? (13) Fazla ara vermeden hemen sıcağı sıcağına İbni Hazm’ın bu iddiasına bir bakalım… Tabii ki sunacağım kanıtlar yine İslami kaynaklardan. Acaba iddia edildiği gibi, Velit bin Cümey’den gerçekten kimse hadis almamış mı, İslami literatürde güvensiz mi sayılmış; yoksa İbni Hazm gibi bir İslam mütefekkiri artık ne diyeceğini bilemediği için rastgele mi onu lekelemiş, buna bakacağız.

Ancak bu örneklere geçmeden şu kısa hatırlatmayı yapmak istiyorum: İbni Hazm hicri 456’da vefat etmiş. Peki, Hz. Muhammed’le arasında yaklaşık beş asırlık bir zaman dilimi var. Ey İbni Hazm, sen başta Ömer olmak üzere bu isimlerini verdiğin suikastçıların bilgisini nereden aldın, senden önce hangi yazar nerede yazmış, neden bu hadis senin kaynağından başka (bu kadar açık bir şekilde) diğer kaynaklarda yok? Belli ki ondan önce kayıtlarda varmış ki İbni Hazm onlardan almış. Yineliyorum: İbni Hazm’dan önce kim/kimler bu bilgiyi kaydetmiş ki, İbni Hazm onlardan alıp kitabında yazmış? İşte ortada ciddi bir silme, yok etme ve imha söz konusudur. Çıkarmasına çıkarmışlar ama yine de profesyonelce bir çalışma yürütmemişler. Görüldüğü gibi yine bu gibi açıklamalarla bazı bilgileri sızdırmışlardır.

Bir kere İbni Hazm’ın güvensizdir dediği Velit’le ilgili İbni Ebi Şeybe (h. 235.Ö) hadisler almış ve adamı da lekelememiştir. Az önce Müslim’in Ebu Musa el-Eş’ari ile ilgili aktardığı hadisi (ki onu aktaranlar arasında Velit b. Cümey de vardı), İbni Ebi Şeybe de kaynağında anlatmış ve ona herhangi bir sorun da çıkarmamıştır. İbni Hazm, bu raviler arasında Velit var; o bakımdan güvensizdir diyor. Ama aynı Ömer gidip Hz. Ali ve taraftarlarını tehdit ediyor, ya gelin Ebubekir’i kabul edin, ya da evinizi yakarım diye. Ama bunu anlatanlar arasında Velit yok. Örneğin; Muhammed b. Bişr Ubeydullah b. Ömer’den, o da Zeyd b. Eslem’den, Zeyd de babasından alıyor şeklinde geçiyor ve bunu en eski tarihçiler-muhaddisler anlatınca bir sorun da çıkarmıyorlar. Peki, İbni Hazm bu hadiste nasıl Ömer’i kurtarır acaba! Bu ev yakma olayını daha sonra detaylıca anlatacağım.(14)

İbni Hazm’dan önce iki asırdan da fazla yaşayan bu meşhur hadisçi İbni Ebi Şeybe bunları anlatırken de herhangi bir itirazda bulunmuyor; ama İbni Hazm sudan bahanelerle bu “gibi hadisleri aktaranlara kusur bulmaya çalışıyor. Ama ne yazık ki, bunu yaparken yüzüne gözüne bulaştırıyor, meslektaşları tarafından bile gülünç hale düşüyor. Hemen açıklayayım. İbni Hacer Askalâni (ö.852.h). Abdurrahman b. Ebi Hatem el-Razi (h.327.ö), Zehebi Şemsettin (h.748.ö), İmam Müzi (h.742.ö) gibi ünlü hadis uzmanları, raviler ve Cerh-Tadil uzmanları, İbni Hazm’ın “Güvensizdir, kimse ondan hadis aktarmamıştır.” dediği Velit b. Cümey’ hakkındaki değerlendirmeleri şöyle:

“İmam Ahmet b. Hanbel ve Ebu Davud, bu kişide salonca yoktur.” demiş. İbni Muin ve Uclî, “Velit bin Cümey’ güvenilirdir.” demiş. Ebuzer’a, “sorun yoktur” demiş. Ebu Hatem, “hadisleri güvenilirdir” açıklamasını yapmış. İbni Sad, “Hem güvenilirdir, hem de birçok hadis aktarmıştır” şeklinde onun hakkında kanaatini belirtmiştir. (15) Bezar, onun hadislerini olumlu değerlendirmekle birlikte kendisini Hz. Ali taraftarı olmakla itham etmiş. Hakim ise, “İmam Müslim ondan hadis almasaydı iyi olurdu” diye yorum yapmış. Kısacası, adı geçen hadis yorumcuları Velit hakkında bu şekilde olumlu bir bilgi aktarmışlardır.

Ancak bunlardan İmam Müzi, “ibni Mace dışında başta Buhari ve Müslüm olmak üzere meşhur Kütüb-i Sitte sahipleri ondan hadis aktarmışlardır” açıklamasını da yapıyor. Şunu da hatırlatayım ki, bu değerlendirmeyi yapan şahıslar, hadis usulü, Cerh-Tadil denilen hadisleri ve ravileri değerlendiren (kritize eden) önemli islam mütefekkirleridir. (16)

Velit ile ilgili değerlendirme sadece bu kadar kişiyle sınırlı değil; ilgili konu uzmanlarından birçok kişi onun hakkında kanaatini belirlemiş ve onun güvenilir bir hadis ravisi olduğunu belirtmişlerdir.

Kanımca, bunlar İbni Hazm’ın aktardığı hadisi görmemişlerdir; yoksa eğer ravinin aktardığı bu suikast hadisinden haberleri olsaydı, İbni Hazm gibi onlar da adama bir bahane bulurlardı.

İbni Hazm’ın “güvensizdir, kimse ondan hadis almamıştır” dediği Velit hakkında islam düşünürlerinin kanaatlerini biraz daha açmak, detaylandırmak istiyorum.

a- Ahmet b. Abdullah Uclî (182-261), Bunun yorumu zaten yukarıdaki değerlendirmede geçti: “Velit güvenilir biridir.” diye kaydetmiş. (17)

b- İbni Şahin Ömer b. Ahmet (297-385), “Velit b. Cümey’ sakıncasız biridir.” şeklinde açıklama yapmıştır. (18)

c- Osman b. Sait Daremi, (200-280), “Bu adam güvenilirdir” demiş. (19)

d- İbni Sad (230), “Velit b. Cümey Huzai, güvenilir biridir ve ona ait birçok hadis vardır.” şeklinde açıklama yapmıştır. (20)

İslamda Kur’an’dan sonra en güvenilir hadis âlimleri Buhari ve Müslim başta olmak üzere birçoğu Velit b. Cümey’ adındaki kişiden alıntılar yapmıştır. Zaten az sonra bunu örneklerle anlatacağım. Ben yukarıda hadis uzmanlarının doğum tarihlerini bilerek verdim. Hepsi İbni Hazm’dan en az iki asır önce yaşamış ve sorun da çıkarmamışlardır; ama İbni Hazm’ın hesabına gelmediği için öyle kuyruklu bir yalan atmıştır ki, meslektaşları bile onu utandırmışlardır.

İlk pratik örneğimiz Buhari’den olsun. Ebu Naim’den, o da Velit b. Cümey’den, ninesinden, o da Ümmü Varaka binti Abdillah b. Haris Ensari’den şöyle bir hadis aktarıyor: Hz. Muhammed’in önem verdiği Ümmü Varaka’nın bir kölesi, bir de cariyesi varmış. Kadın vasiyet ediyor; ölürsem siz de özgürsünüz, diye. Tabii ki bu iki kişinin özgürlüğü birinin ölümüne bağlı olunca erkenden onun ölmesini ister. Bu nedenle o iki kişi kadını katlediyor. Olay, halife Ömer zamanında oluyor. Kendisi de her ikisini çarmıha germek suretiyle öldürüyor. Burada güya şu denili yor: Kadın Hz. Muhammed’e demiş ki, izin ver ben de Bedir savaşına katılayım, bari hastalara bakayım. Muhammed de “Hayır sen gelme” demiş ve burada ona “Şehit” sıfatını takmış. Yani madem o kadar istiyorsun, sen de bir şehit kadar sevap aldın anlamında. Ama tabii ki İslami kesim burada Habbeden kubbe çıkarır. Her ne ise; İbni Hazm’ın, “Kimse Velit’ten hadis almamıştır.” sözüne karşı Buhari gibi bir hadis âliminden somut bir örnek vermek isterim. Kaldı ki, Buhari hem Tarih-i Kebir, hem de Tarih-i Evsat adlı her iki kitabında da Velit’ten söz ediyor, ondan hadis aktarıyor ve olumsuz bir şey de söylemiyor. (21)

Velit hakkında Müslim’den somut bir örnek. Hadisi aktaran kişilerin sıralaması şöyle: Zübeyir b. Harb, Ebu Ahmet Küfi’den, o da Velit b. Cümey’den, o da Ebu Tufeyl’den aktararak Hz. Muhammed’e karşı Tebük’te suikast düzenleyenlerden biriyle, bunları bilen Hüzeyfe arasında şöyle bir konuşma geçiyor: Şüpheli kişi soruyor, “Allah aşkına bunların sayısı ne kadardı diye?” Hüzeyfe yanıt vermek istemiyor. Orada bulunan kişilerden biri Hüzeyfe’ye, “madem adam senden bir şey soruyor sen de yanıt versen ne olur?” deyince, Hüzeyfe o kişiye (ismi gizli!), “Seninle birlikte onların sayıları on beşti ve hele bunlardan 12’si de Hz. Muhammed’in en yakın arkadaşlarıydı.” diyor. İşte bu kritik hadisleri aktardığı için İbni Hazm bahane bulmaya çalışıyor, kimse bundan hadis almamış diyor; ancak ne yazık ki İbni Hazm tutturamamış. Çünkü somut örnekler ortada. (22)

Ebu Davud’dan somut bir örnek: Osman b. Ebi Şeybe, o da Veki’ b. Cerrah’tan, o da Velit b. Abdillah b. Cümey’den, o da ninesi ve Abdurrahman b. Hallad Ensari’den, bu ikisi de Ümmü Varaka’dan yukarıda geçen hadisi aktarıyor. Hani kadın, ben de Bedir harbine katılayım demişti ya. Kadın Kur’an bildiği için Muhammed ona izin veriyor ki, kendi ailesine namaz kıldırsın, imam olsun ve aynı zamanda onun ailesinden bir de kadına erkek bir müezzin veriyor. Kısacası kadın, aile içi erkekli-kadınlı bir cemaate imam oluyor. Bu hadiste şu da anlatılıyor: Kadın, ben ölürsem kölem ve cariyem özgür olsunlar diye vasiyet ediyor. Bunlar da, madem özgürlüğümüz kadının ölümüne bağlıdır, biz de onu öldürüp bir an önce hürriyetimize kavuşalım düşüncesiyle kadını katlediyorlar ve halife Ömer de onları çarmıha gerdirip öldürüyor.

İslamda köle azat etmenin bir yöntemi de, az önceki kadının yaptığı gibi, vasiyetle olur.- Yani patron, ‘hayatta olduğum sürece benim kölem ve cariyemsiniz, ben gittikten sonra özgürsünüz’ diyor ve onun ölümüyle köle özgürleşiyor. tabii ki bu yöntem iki açıdan sakıncalı. Biri, insanı insana köle kılmak, bunu onaylamak. Bu insanlık dışı bir olay. Diğeri de görüldüğü gibi iki kişinin, ‘madem özgürlüğümüz efendimizin ölümüne bağlıdır, biz de bir an önce onun işini bitirelim’ demeleri ve gereğini yapmaları. Şu da var ki, Ebu Davud burada Velit’ten iki hadis aktarıyor. Şunu da ekleyeyim, aynı hadisi, mezhep lideri Ahmet b. Hanbel kendi Müsned’inde -üstelik kaç yerde- aktarmış ve İbni Hazm gibi Velit’e herhangi bir sorun da çıkarmamıştır. (23)

Burada daha fazla örnek sunmama gerek yok. Az önce kendilerinden örnek verdiğim hadis âlimleri dışında daha birçok İslam düşünürü de Velit adındaki kişiden hadisler aktarmıştır. İşte ibret olsun, İslami kaynaklardaki eksikleri kapatmak isteyen islam âlimlerinin ne gibi sahte yöntemlere başvurduklarını okur kitlesi bilsin. İşin ilginç yanı, Hakim Nisaburi Velit hakkında, “Keşke Müslim gibi o büyük alim Velit’ten hadis almasaydı.” dediği halde, farkında olmadan kendisi de kaynağında yine Velit’ten alıntılar yapmıştır.

Daha bitmedi! Az önce İbni Hacer Askalani’den Velit hakkında alıntı yaptım: Velit’in sicili sağlam diyor; ancak Velit’in de içinde bulunduğu kritik bir hadis var: Hz. Muhammed kendi döneminde bir kadına izin vermiş ki, sen kendi aile efradına (içinde erkekler olmak üzere) imamlık yapabilirsin ve üstelik de aynı aileden ona bir de erkek müezzin veriyor. Bunu zaten daha önce aktardım.

Evet, ilginç bir olay. Tabii ki Ibni Hacer gibi bir İslam âlimi kadının imam olmasını kolay kolay kabul etmez; etmeyince ne yapar? Ancak İbni Hazm gibi o da uyduruk bir bahane bulmak zorunda kalır, ibni Hacer bir kere Velit için sağlam rapor vermiş; onunla ilgili artık bir şey diyemez. Bir kadının imam olması konusunda var olan hadis hakkında bu kez farklı bir bahane bulmak zorunda. Onun bahanesi de şu: Aslında bu hadisi aktaran ravi listesindeki Abdurrahman b. Hallad Ensari pek tanınmış biri değildir diyor. Yani tam da kötüleyemiyor; ancak bir şüphe ortaya atıyor. (24)

Doğrusu, bu kadar açık çelişki, dengesizlik, tiyatro örneği çok ender bulunur.

İbni Hazm gibi tam açık değilse de, İsferaini (Ö.429) de kendi kaynağında bu suikastla ilgili bazı işaretler veri yor. Orada değişik kelam akımlarını anlatırken, sıra Nazzâmiye ekolüne gelince, bu düşünce akımının lideri Ebu İshak b. Seyyar (Nazzam) bölümünde bazı işaretlerde bulunuyor. Nazzam çok zeki, filozof görüşlü olduğu için Müslüman yazarlar hep ondan uzak durmuşlar, dine sıcak bakmıyor, hatta deist (yalnız yaratıcıya inanan) biri olduğunu söyleyenler de var. O bakımdan İsferaini onun hakkında şunu diyor: Bu adam sahabeyi eleştiriyor, özellikle Ebu Hüreyre’ye “En yalancı insan” diyor diye ekliyor. Nazzam Halife Ömer’i de eleştiriyor. Çünkü birkaç yerde Ömer’in Muhammed’e karşı geldiğini, Akabe gecesi Muhammed’e suikast girişiminde bulunduğunu ve yine Ömer’in Hz. Fatma’yı dövdüğünü iddia ediyor. İşte Nazzam bunları söylediği için İsferaini onu eleştiriyor. (25)

Yine bu konuda Şehristani (h.548.Ö) bazı ipuçları veri yor; ancak net açıklama yok. Kendisi kitabında Nazzam’ın görüşlerini anlatırken, bir yerde şunu ekliyor: Nazzam, büyük sahabeyi eleştiren bir insan. Halifeliğin Muhammed tarafından Hz. Ali’ye verildiğini, Ömer’in bilgisi olduğu halde bunu inkâr ettiğini iddia ediyor diye açıklama yapıyor.  Yine Ömer’in Hz. Fatma’yı dövdüğünü ve bunun sonucu olarak Hz. Fatma’nın çocuk düşürdüğünü öne sürüyor, tabii ki Şehristani bunları anlatmakla aslında Nazzam’ı kötülemek istiyor. Şehristani burada adamın Ömer hakkında olumsuz şeyler konuştuğunu anlatırken, İbni Hazm gibi isimleri net olarak açıklamıyor; üstü kapalı olarak geçiyor. Bunları Nazzam anlattığı için de bir değerinin olmadığını ifade ediyor. (26)

Dine dogmatik veya çıkar karşılığı inanan kesim illaki Nazzam gibi düşünenler hakkında bir kılıf uyduruyor; ama kanıtlar güçlü. Ne yaparlarsa yapsınlar gerçeklerin üstünü kapatamazlar. Aslında iftiracı olan Nazzam gibileri değil, bu gibi cılız savunma yapanların ta kendileridir.

c- Halife Ömer Neden Hüzeyfe b. Yeman’ı Yokluyordu?

Bu bölümün bir yerinde değindiğim gibi, Hz. Muhammed bu suikastçıları durdurmak, onları korkutmak için tanrı-Cebrail yöntemini sıkça kullanıyordu. Oluşturduğu ayetlerden biri de,

“Bu münafıklardan ölen olursa cenaze namazını bile kılma, kabirleri başında durma ve onlara 70 sefer dua etsen de ben Allah olarak bu duanı kabul etmem.” şeklindeydi.

Durum böyle olunca, bunların listesini bilen, Hz. Muhammed’in sırlarını saklamakla görevli ve aynı zamanda onun vahiy kâtiplerinden olan (27) Hüzeyfe bin Yeman, bu münafıklardan biri öldüğünde onun cenaze merasimine katılmıyordu.

İşte halife Ömer, bu adamın o münafıkları sır gibi sakladığını biliyordu, aynı zamanda kendisinin de bu planın içinde olduğu için her fırsatta Hüzeyfe’nin ağzını yokluyordu, acaba Muhammed ve Hüzeyfe ile Ammar’ın bildikleri kişiler listesinde ben Ömer de keşfedilmiş miyim endişesini hep taşıdığı için, fırsat buldukça Hüzeyfe’den soruyordu. Yani sormasının nedeni, kendisinin deşifre olup olmadığını anlamaktır.

d- Halife Ömer Ümmü Seleme’yi de Rahat Bırakmıyordu

Ümmü Seleme Muhammed’in hanımlarından ve de çok akıllı biri. Ömer’in bilinmeyen yönleri adlı başlığı altında Hudeybiye kısmında, ondan kısa bazı bilgiler vereceğim. İşte zeki ve güvenilir olduğu için Muhammed bazı sırlarını onunla muhakkak paylaşmıştır. Hatta bu suikastı planlayanlardan da haberi olabilir; öyle anlaşılıyor.

Öyle ki, zaman zaman bu münafıklarla ilgili bazı ipuçları da veriyordu. Mesela bir ara Muhammed’in, “Arkadaşlarımdan öyleleri var ki, ben öldükten sonra artık bir daha beni asla görmeyecekler (ahiretteki hayatı kastediyor), yollarımız ayrılır” dediğini söylüyor. Bunu duyan Ebu Musa el-Eş’ari veya Abdurrahman b. Avf (İd ikisi de zaten komplo kuranlar, suikast girişiminde bulunanlar arasında isimleri geçiyor) hemen Ömer’e gidip Ümmü Seleme’nin az önceki sözünü kendisine aktarıyorlar.

Ravi burada şunu anlatıyor: Ömer bunu duyunca sür’atle Ümmü Seleme’nin yanına gidiyor ve “Allah aşkına ben de onlar içinde var mıyım?” diye soruyor… Kadın da aynen Hüzeyfe’nin taktiğini uyguluyor (zaten uygulamak zorunda; yoksa Ömer onu sağ bırakmazdı), “Hayır; sen onlar içinde yoksun; ancak senden sonra kimseyi bu konuda temyize çıkarmam/ bilgilendirmem” diyor. Kadının bu ifadesi ve Ömer’in kendisinden, “Ben de onlar içinde var mıyım?” diye sormasıyla ilgili hadis, birçok İslami kaynakta geçmektedir. Hele İmam Ahmet bin Hanbel, kendi Müsned’inde Ümmü Seleme hadisleri kısmında bu konuda eş anlamlı beş hadis aktarmıştır. (28)

Arif Tekin, Hz.Muhammed’in Ölümü, s.20-60

Düzenleyen: ArapŞükrü

Tebükte Hz. Muhammed’e Karşı Suikast Girişimi 2. Bölüm