Kasım 20

Hz. Muhammed’in Çocukları Var Mıydı?


Söz Fatma-Ali ve kızları Ümmü Gülsüm’den açılmışken, en az bunlar kadar zorluk çeken ve güya Muhammed’in çocukları sayılan diğerleri hakkında da bazı bilgiler vermek isterim. Bunlarda da bir o kadar bilinmeyenler vardır.

Bu başlığa bakılınca ilk etapta basit görülebilir; ancak o kadar da değil. Nedense bu konu bile İslam tarihçileri tarafından çarpıtılmış ve gerçek dışı bir şekilde bilgi verilmiştir. Yediden yetmişe hangi Müslüman bu konuda konuşsa Hz. Muhammed’in erkek ve kızlarının isimlerini bülbül gibi anlatır; ama ne yazık ki bu isimler Muhammed’in çocukları değildir. Nasıl mı? Bu başlık altında anlatacağım.

Hz. Muhammed ve diğer suikastlarla bu olayın ne ilgisi var, niye bu kitapta bu konu işleniyor, denilebilir. Sebebi şu: İslami kesim bu basit konuda bile işi ne kadar farklı boyutlara çekmiş, bunu okurla paylaşmak istedim. Yani bu basit örnekten ibret almak için bunu da buraya aldım. Ayrıca önemli bilgiler de var; faydalı olacağı kanısındayım.

Bilinsin ki İslam tarihinde bu çok önemsiz konuda yapılan çarpıtmalar, aslında önemli konularda ne kadar gerçek dışı şeylerin yazıldığının bir göstergesi ve kanıtıdır.

Burada Muhammed’in kız çocukları hakkında her yönüyle bilgi vermeye çalışmıyorum; ancak önemli gördüğüm ve gözlerden hep uzak tutulan bir konuya açıklık getirmeye çalışıyorum. Her nedense bugüne kadar bir İslam düşünürü konuya ilişkin var olan bu çok açık çelişkiler hakkında bir yorum yapmamıştır.

Bu anlattıklarımdan şimdilik bir şey anlaşılmayabilir. O yüzden fazla uzatmadan konu nedir, ne değildir hemen anlatmaya geçeyim.

Bilindiği gibi, İslam kültüründe meşhur olan şu: İslam lideri Muhammed’in ilk eşi Hatice’den Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatma adlarında dört kız, Kasım ve Abdullah adlarında da iki erkek çocuk dünyaya gelir. Bu kızların üçü ile iki oğlan Muhammed’den önce vefat eder; ancak Fatma babasından sonra birkaç ay daha yaşar.

İlk önce konuya ilişkin bir durum tespiti yapmam lazım. İslami kaynaklarda yaygın olan görüş şu.- Muhammed 25 yaşında iken, daha önce de iki erkekle (1- Ebu Hale Temimi (Hind), 2- Atik b. Abid/ya da Atik b. Aiz Mahzumi ile) evlenip sonra dul kalan 40 yaşlarındaki Hatice ile evlenir. Muhammed-Hatice çiftinden de yukarıda isimleri sunulan çocuklar dünyaya gelir; bir de Muhammed’in, Marya adındaki cariyesinden İbrahim isminde bir erkek çocuğu olur ve yaklaşık 16 aylık iken o da vefat eder. Zaten tüm çocukları da ondan önce ölmüş; ancak az önce de belirttiğim gibi Fatma ondan sonra birkaç ay daha yaşamıştır.

İslami kaynaklarda yaygın olan bilgi bu; ancak kimi İslam tarihçilerine göre Hatice ile Muhammed’den sekiz çocuk dünyaya gelmiş, kimilerine göre dokuz çocuk, hatta 11 diyenler de var ve şöyle sıralarlar: Kasım, Abdullah, Abdülmenaf, Tayyip, Mütayyip, Tahir, Mütahhir adlarında 7 erkek çocuk, Zeyrep, Rukiye, Fatma ve Ümmü Gülsüm adlarında da dört kıt çocuk (hepsi Muhammed-Hatice’den). Bunlardan Tayyip ile Mütayyip ikiz, ayrıca Tahir ile Mütahhir’in de ikiz olarak dünyaya geldiklerini, yani daha önce genç iken evlendiği o iki eşten pek çocuk sahibi olamayan bir Hatice, kırkından sonra Muhammed’le evlenince maşallah iki kez çift doğurur. (321)

Bu çocukların doğumlarıyla ilgili İslami eserlerde farklı bilgiler var; bunu kısaca belirteyim.

Kaynaklarda genel kanı, Muhammed’in kızlarının peygamberlikten önce doğmuş olmalarıdır, ancak bazı ünlü İslam düşünürleri farklı yönde bilgi vermişler. Onlardan bir özet vermek istiyorum.

Heysemi bir rivayetinde, Kasım, Zeynep dışında diğerleri Muhammed, peygamber olduktan sonra dünyaya gelmişler diyor. D. Bekiri bu konuda çok net konuşuyor, Rukiye-Osman evliliği İslam’dan önce olmuştur diyor. Yine Kastalani, kimi rivayetlere göre Muhammed-Hatice’den 12 çocuk doğduğunu bunlardan A. Menaf dışında hepsinin de Muhammed peygamber olduktan sonra dünyaya geldiklerini aktarıyor.

Yine A. Menaf dışında hepsinin peygamberlikten sonra doğduğuna ilişkin Makdisi’nin de rivayetleri var: Kasım,  Abdullah, Zeynep, Rukiye, Fatma, Ümmü Gülsüm bunların hepsi İslamiyet’ten sonra doğmuşlardır diye yazıyor… İbni Kesir Bidaye-Nihaye’de Zübeyir b. Bekâr’dan alıntı yaparak, Abdullah, Ümmü Gülsüm, Fatma ve Rukiye’nin peygamberlikten sonra doğduklarını ifade ediyor.

Yine meşhur tarihçi İbni Asakir, İbni Abbas’tan aktararak şunu diyor. Muhammed’in çocuğu ölünce kimileri kendisine, ‘Kısır adam’ lakabını takıyorlar. Bu yüzden Kevser suresinin son ayeti iniyor ki, “Seni kıskanan ancak kendisi kısırdır” diyor ve bundan sonra artık diğer çocuklar doğmaya başlıyorlar diye bir hadis aktarıyor, tabii ki bu yazarlar farklı rivayetler de yazmışlar, ancak bunlar arasında bu kızların İslamiyet’ten sonra doğdukları görüşü de var. İşte bu görüşe göre şu demek oluyor ki, Muhammed kırk yaşını, Hatice de elli beş yaşını geçtikten sonra ancak bu çocuklar doğmaya başlamışlar. Hatice 55’te başlamışsa, menopoz bir yana; bir kere kalan ömür (7 yıl) bu çocukları doğurmaya nasıl yetmiş; merak konusu! Çünkü bu görüşe göre hepsi Hatice’nin 55’inden sonra doğmuşlar. Hele tümünü de bir seferde doğurmadığına göre, gerçekten büyük yalan. (322) Bu farklı görüşü belirttikten sonra şimdi de bu kızlar hakkındaki bilginin detaylarına geçeyim.

 

a) Zeynep

Muhammed’in kızlarından Zeynep, teyzesinin oğlu Ebü-l As/Lakit ile evlenir. Bu evlilik, Muhammed henüz peygamber olmadan gerçekleşir. Prof. Dr. Rıza Savaş bunu kaynağında anlatırken şöyle der: İslam’dan önce bazı ailelerde, anneler kız çocuklarını evlendirirdi. Mesela; henüz Muhammed peygamber olmadan, Hatice’nin kendi kızı Zeynep’i kız kardeşinin oğlu Ebu’l As ile evlendirmesi ve Muhammed’in buna ses çıkarmaması örnek gösterilebilir diyor. Ama aynı Rıza Savaş gibi ilahiyat akademisyenleri şunu görmüyorlar: Madem Muhammed 25 yaşında evlendi ve ondan sonra bu kız dünyaya geldi; kırk yaşında da peygamber olduğuna göre, peki bu kızcağız peygamberlikten önce evlenirken kaç yaşlarındaydı diye hiç sorgulamıyorlar! Maalesef hiçbir İslam mütefekkiri bu çelişkilere değinmemiştir. Bunun da nedeni, ya evlenen bir kadında yaşın küçük olmasına bakmayıp bunu normal karşılamak, ya da yorum yapmaktan kaçınmak.

Yine konuya ilişkin Diyanet işleri başkanlığınca terceme edilen Tecrid-i Sarih’te şu var: Henüz Muhammed’e peygamberlik gelmeden Hatice bir gün Zeynep’i kendi kız kardeşinin oğluna teklif eder. Muhammed de buna ses çıkarmaz/onay verir ve bunlar evlenir şeklinde bir bilgi veriliyor. Burada da diğer kaynaklarda olduğu gibi kızın evlendiği tarih, peygamberlikten önce; yalnız yaşı konusunda bir açıklık yok. (323)

Daha önemlisi, birçok İslami kaynakta, bunların doğum tarihleri bile yazılmış. Mesela; Muhammed 30 yaşında iken Zeynep, 33 yaşında iken Rukiye, bundan sonra Ümmü Gülsüm ve yine Muhammed 35 yaşında iken Fatma dünyaya gelmiştir şeklinde çok net açıklamalar var. Hatta İbni Hacer Askalani, “Zeynep peygamberlikten çok az bir süre önce doğmuş; ancak bu sürenin 10 yıl önce olduğunu söyleyenler de vardır” diyor. Zehebi, Zeynep’in hicri sekizinci yılında vefat ederken 30 yaşında olduğunu yazmış, tabii ki bu durumda, Muhammed 13 yıl Mekke’de peygamberlik yapmış, 8 yıl da Medine’de yapınca bu kadın ölüyor. Demek ki Muhammed peygamber olduğu sırada kadın 9 yaşlarında ve sayısız kitaplarda geçiyor ki, İslam’dan önce de evlenmiş. (324)

Muhammed peygamber olup Medine’ye geçtiği zaman, Zeynep-Ebü’l As ikilisinin evliliği Mekke’de yine devam ediyordu. Zeynep’in eşi, Mekke’nin ileri gelenlerinden, güvenilir bir kişi, maddi bakımdan zengin ve tüccardı. O yüzden etrafındaki insanlar ona, “Zeynep’i boşa, sana istediğin kızı getiririz. Çünkü hem maddi, hem de manevi olarak önemli birisin. Dolayısıyla birçok kız seni ister” diyorlar. Buna rağmen adam onlara olumsuz yanıt veriyor ve evlilikleri devam ediyor. Hatta tarihçi-müfessir Taberi ve İbni Hacer Askalani, “Peygambere rağmen bunlar birbirlerinden ayrılmadılar, seviyorlardı birbirlerini” diyorlar. (325)

Burada aşırı sevgilerine somut bir örnek vereyim: Hicri ikinci yılında meydana gelen Bedir savaşında, Zeynep’in eşi müşrikler safında yer alır ve sonuçta Müslümanlara esir düşer. Zeynep onun esaret haberini alınca Hatice’nin, evlilik esnasında kendisine hediye olarak verdiği gerdanlığını çıkarıp Muhammed’e ve Müslümanlara fidye olarak gönderir ki, eşini serbest bıraksınlar. Muhammed bunu duyunca kocasını karşılıksız olarak bırakır ve güya ona, “Sen de git kızımı gönder” der ve adam da buna söz verir, gerekeni yaparım der. (326)

Muhammed böyle bir torpili başka bir savaşta sütkardeşi için de yapmış. Esir alınanlar arasında onun sütkardeşi bir kadın da bulununca, onları affetmiş! İşte bu olaydan sonra Hz. Muhammed’in kızı Zeynep’le eşi birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Çünkü az önce de belirttiğim gibi, adam esaretten kurtulunca Zeynep’i Medine’ye göndermeye söz vermişti. Mekke’ye gelince Zeynep’i birilerine teslim edip gönderir. Böylece Zeynep babasının yanına Medine’ye gitmek için yola koyulur.

Ancak Zeynep’in bu şekilde, eşinin Muhammed’e esir düşmesi sonucu yapılan pazarlıklar yüzünden gitmesi ve giderken de gündüz, herkesin gözünün önünde yola çıkması, tabii ki Mekke müşriklerinin zoruna gitmiştir: Hani hem savaşta bizi mağlup etti, esirlerimizden fidye aldı, hem de namusumuzu bizden alacak diye düşünerek Zeynep’in gitmesini istememişlerdir. Normalde Ebü-l As’a, “Eşini boşa” diyorlardı; ancak burada ayrılık nedeni farklı olunca zorlarına gitti. O yüzden Zeynep yola çıkınca, Hebbar b. Esved adında bir kişi ona baskın düzenledi ve yere düşen kadının kaburgası kırıldı. Eski eşinden hamileydi ve çocuğunu da düşürmüştü. Zeynep aldığı darbeler ve kan kaybı sonucu gitgide ağırlaştı. Bu olay onun vefatına neden olmuştur. (327)

Kadın henüz hayatta iken yaklaşık 170 kişilik bir Müslüman grubu onun eski eşinin de içinde bulunduğu bir Mekkeli ticaret kafilesinin yolunu kesti. Eşi kurtulmayı başardı ve kaçıp Medine’ye gitti, bir gece gizlice eşine sığındı; Zeynep, Muhammed’e bile danışmadan yüksek sesle, eski eşinin geldiğini, kendisine sığındığını ve onu affettiğini halka ilan etti. Haberiniz olsun, ona kimse dokunmasın dedi. Muhammed buru duyunca sevindi, güya Zeynep’in eşi de artık o andan itibaren Müslüman olmuştu ve Medine’de yaşamlarını sürdürdüler.

Bu ikiliden Ümame adında bir kız, Ali adında da bir erkek çocuk dünyaya geldi. Oğlan küçük yaşta vefat etti; ancak kız büyüdü ve teyzesi Hz. Fatma’nın vefatından sonra Hz. Ali ile evlendi. (328) Bu kızcağız da Hz. Ali ile evlenirken kaç yaşlarındaydı, yaşı evlilik için uygun muydu diye kimse düşünmemiş, bunun üzerinde durmamıştır. Ben de detaylı olarak üzerinde durmayacağım. Ancak şu var ki, Ümame ile Hz. Ali arasında yaş farkı çoktu. Küçük bir ipucu verip geçeyim. En başta Diyanet’in terceme ettiği Tecrid-i Sarih no: 313’te şu var: Muhammed namaz kılarken bu kız öylesine küçüktü ki, bazen namaz kılarken Muhammed’in sırtına tırmanırdı. Ayrıca bu açıklama en başta Buhari ve Müslim olmak üzere diğer hadis kaynaklarında geçmektedir. (329)

Şu hatırlatmayı yapmakta yarar var: Namaz, henüz Muhammed Medine’ye hicret etmeden yaklaşık bir buçuk yıl önce, onun Mirac’a çıkmasıyla farz kılındı. Fatma da hicri 11. yılı vefat ettiğine göre, kızcağızın hangi yaşta evlendiği tahmin edilebilir.

Ali ile evlendikten sonra zaman içinde bir gün Ali ona, “Korkarım ki ben ölünce Ebu Süfyan oğlu Muaviye sana talip çıksın! Bu durumda beni dinlersen Nevfel oğlu Mugire ile evlen” dedi. Daha sonra Hz. Ali öldürülünce kadın Mugire ile evlendi. Evet; bu açıklama Diyanet’in tercemesinden ve tabii ki aynı zamanda diğer birçok İslami kaynaktan. Demek ki kocanın kendi ölümünden sonra hanımına eş bulması onlara göre normal bir öneriymiş! (330) Muhammed ise hanımlarına, ben ölsem bile artık size evlilik yok demiştir! (331)

 

b) Rukiye ve Ümmü Gülsüm

Muhammed’in kızlarından Rukiye, babası henüz peygamber olmadan (yani 40 yaşın altında iken), Ebu Leheb’in oğlu ‘Utbe’ ile evlendirilir. Kızlarından Ümmü Gülsüm de peygamberlikten önce Ebu Leheb’in bir diğer oğlu Uteybe ile evlendirilir. Yani iki kardeş bacanak olur. Yaygın olan kanaat, Muhammed peygamber olunca yine bu evlilik devam eder; ta ki Ebu Leheb hakkında Kur’an’daki Tebbet suresi oluşuncaya kadar. İşte bu sure inince, Ebu Leheb ve hanımı Ümmü Cemil kendi oğullarına, “Muhammed’in kızlarını boşayın” derler. Bu surenin anlamı şu: “Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu (1). Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı (2). O, bir alevli ateşe girecektir (3), Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da o ateşe girecektir. (4-5) Bu Tebbet suresi, iniş sıralamasında Kur’an’ın 114 suresi içinde altıncı sırada. Yani peygamberliğin hemen ilk yıllarında oluşan bir sure.

Tekrar ediyorum, bu sure ininceye kadar, Muhammed’in kızlarıyla Ebu Leheb’in oğulları arasındaki evlilik devam etmiştir; tıpkı Zeynep’le eşininki gibi. Ancak bu sure inince; artık Ebu Leheb ve eşi Ümmü Cemil’in canına tak eder/dayanmazlar oğullarına, “Bu adamın kızlarını boşayın” derler. Ayrıca Mekkeliler de Ebu Leheb’in bir oğluna, “Muhammed’in kızını boşa” diye teklifte bulununca o, “Eban bin Sait bir As’m kızını bana getirirseniz ben kabul ederim” yanıtını verir. Sonuçta onlar da şartını kabul ederler ve zaten anne-babanın da bu konuda teklifleri vardı; bu yüzden Rukiye ile Ümmü Gülsüm’ü boşarlar.

Burada İbni Hacer, “Rukiye peygamberlikten önce Ebu Leheb’in oğluyla evlendirilir, İslamiyet gelince ayrılırlar ve bu kez de Osman’la evlendirilir” diyor. Hatta farklı rivayetler de var Rukiyenin Ebu Leheb’in oğluyla evliliği konusunda. O da şu: Rukiye Utbe ile evlendirildikten sonra bu evlilik devam ede”, ta ki kocası ölene kadar. Daha sonra da Osman’la evlendirilir. Kimi rivayetlere göre Osman bu kadını döver ve burdan dolayı o genç yaşta vefat eder. (332)

Burada ilginç bir durum daha var. Dulabi gibi bazı siyer/tarih yazarları Osman, Rukiye ile evlenince Muhammed henüz peygamber değildi, diyorlar. Bu durumda bu kızların Ebu Leheb’in çocuklarıyla evlenmeleri ancak hayal olur veya bunlar Osman’dan önce Ebu Leheb’in çocuklarıyla evlenmişse, o zaman bunların ayrılma nedeni din değil; başka bir şey olmalı. Ancak bu kızların Ebu Leheb’in çocuklarıyla evlilikleri konusunda İslami kaynaklarda hemen hemen fikir birliği var ve Tebbet suresinin onların boşanmalarına neden olduğu görüşü yaygın. Ki bu durumda artık peygamberlik vardı. O yüzden Osman’ın da peygamberlikten önce bununla evlendiği fikri, dengeleri altüst eder.

D. Bekiri, Dulabi gibileri ya bu kızların Ebu Leheb’in çocuklarıyla evliliklerini inkâr etmeli -ki bu inkâr edilemez- veya başka neden göstermeleri gerek. Çünkü bunlara göre eğer Ebu Leheb’in çocuklarıyla olan evliliklerini de kabul edip İslam’dan önce gerçekleştiği görüşü benimseniyorsa, o zaman bu kızların İslam’dan önce iki kez evlendikleri söz konusu ve doğum tarihleri de belli: Rukiye, peygamberlikten 7 yıl önce dünyaya gelmiş, Ümmü Gülsüm de ondan sonra doğmuş. İşte bu 5-6 yıllık ömürle nasıl iki kez evlenmişlerdir; bu imkânsız bir şey. İşte görüldüğü gibi öyle kötü-beceriksiz bir tarih hazırlamışlar ki, insan ne yapacağına, nasıl doğruyu bulacağına şaşıyor. (333)

Görüldüğü gibi konu çelişkilerle dolu; zaten ben de bu anormal durumları tespit etmeseydim, böyle bir kitap yazmam söz konusu olmazdı.

Muhammed daha Mekke’de iken Müslümanlar bir-iki kez Habeşistan’a hicret eder. Birincisi Muhammed 45 yaşında iken gerçekleşir, diğeri de 46 yaşlarında iken. Her iki seferde de halife Osman’la eşi ve aynı zamanda Muhammed’in kızı diye iddia edilen Rukiye de vardı. Bu kadın hamileydi ve yolda gemiyle giderken çocuk düşürmüştür veya çocuğu doğurduktan sonra bir horoz çocuğun gözüne vurmuş, gözünü çıkarmış ve çocuk ölmüştür. Rukiye, daha sonra Medine’ye geçti ve hicretin ikinci yılında orada vefat etti. Kimi kaynaklarda Osman’ın onu dövmesi sonucu vefat ettiği iddia ediliyor. Bunu az önce de belirttim. (334)

Rukiye’nin ölümü üzerine Osman dul kaldı, bu kez halife Ömer kendi kızı Hafsa’yı ona teklif etti; ancak Osman cesaret edemedi. Çünkü Muhammed’in de Hafsa’ya talip olduğunu öğrenmişti. Muhammed haberi duyunca çözümü buldu: Hafsa benim olsun, Osman’a da ikinci bir kızımı (Ümmü Gülsüm’ü) vereceğim dedi ve bu şekilde anlaştılar: Hafsa Muhammed’e, Ümmü Gülsüm de Osman’a… Bu evlilik Medine’de, Bedir harbinden sonra gerçekleşti. Çünkü o tarihe kadar Rukiye yaşıyordu, onun ölümünden sonra bu ikinci evlilik gerçekleşti.

Yalnız burada bilinmeyen bir şey var: Fatma, Rukiye ve Zeynep’in ne zaman, nasıl Mekke’den Medine’ye hicret ettikleri İslami kaynaklarda anlatılıyor; ama Ümmü Gülsüm’le ilgili bu konuda herhangi bir bilgiye rastlamadım: Acaba ne zaman ve kimle Medine’ye gitmiş? Yalnız şöyle bir bilgi var; ancak bu da muğlâk: Hz. Ali, Muhammed’den mektup alınca -Siz de Medine’ye gelin diye- o, yanına Fatma’ları ve Ümmü Eymen adındaki kadınla Ebu Vakıd Leysi adında bir erkeği alıp yola çıkar. Fatma’lar da Hz. Fatma, Esed b. Hişam kızı Fatma, Zübeyir b. Abdülmuttalib kızı Fatma ve Muhammed’in amcası Hamza’nın kızı Fatma’dır. Ayrıca Müslümanlardan fakir-fukara, zayıf olanlar Ali ile beraber yolculuk yaparlar. Demek istediğim, burada Ümmü Gülsüm için biraz şüphe var: Acaba o da bunlarla mı gitmiş diye. Fakat burada da hiçbir işaret yok. Yabancı olan Fatma’lar bile sayılıyor; ama bu kızcağız yok. Neyse bu o kadar önemli değil; yalnız konuyu karıştırınca herkesin nasıl hicret ettiğini gördüm; sadece bundan söz edilmemiş, o yüzden açıklama yapmak zorunda kaldım. Bu kadın hicretin dokuzuncu yılında Medine’de vefat etmiştir. (335)

Muhammed bu kızları Osman’la evlendirirken de çok enteresan açıklamalar yapmıştır. Bunlardan birkaçını sunayım.

İlkin Rukiye’yi Osman’a verirken şunu söylüyor: Cebrail bana Allah’tan vahiy getirdi ki Allah demiş kızını Osman’a ver, ben de buna dayanarak veriyorum. Daha sonra Rukiye ölünce bu kez aynı vahiy olayını ikinci kızı Ümmü Gülsüm için kullanır, burada da ben Allah’tan aldığım vahiyle kızımı Osman’a veriyorum der. Zamanla bu da vefat edince, bu sefer şuna benzer açıklamalar yapar: Üçüncü bir kızım olsaydı onu da Allah’ın vahyiyle Osman’a verirdim. Diğer bir sözünde, on kızım olsaydı hepsini Osman’a verirdim: Biri öldü mü diğerine başlardım, ta ki hepsi bitene kadar. Başka bir sözünde, kırk kızım olsaydı hepsini Osman’a verirdim. Diğer bir hadisinde, yüz (100) kızım olsaydı yine Allah’ın emriyle Osman’a verirdim demiştir. (336)

Demek ki Muhammed’in yaşındaki Osman’da çok maharetler, kerametler varmış ki, onun Allah’ı bu kadar sıklıkta Cebrail’i göndermiş olmalı!

Konuyla ilgili şöyle bir olay aklıma geldi, onu da buraya alayım. Muhammed’in çocuğu olmayınca, inanmayanlardan As b. Vail onun hakında, “Kısır adam” diye bir cümle kullanıyor. Muhammed’in canı sıkılıyor. Hemen Kevser suresinde şöyle bir ayet indiriyor (oluşturuyor): “Ey Muhammed! Kuşkun olmasın ki, soyu kesik/kısır olan, seni kötüleyenin ta kendisidir.” Bu konuda tüm tefsirlere, sebeb-i nüzul kaynaklarına bakılabilir. Bu konuda İslam’ı kaynaklarda çok ilginç bilgiler var. Mesela Taberani, D. Bekiri, Kastalani, Dulabi, Heysemi, İbni Abdi’l Ber, Makdisi gibi tarihçiler şu farklı rivayetleri de aktarmışlardır: Muhammed’in tüm kızları peygamber olduktan sonra (yani 40 yaşından sonra) doğmuşlardır… Bunu daha önce de belirttim. (337)

Ama daha önce de açıkladım, birçok kaynakta, çocukların bırakın peygamberlikten sonra doğmasını; peygamberlikten önce bu çocukların evlendiklerine dair açıklamalar bile var. Evet; birbirlerinden 180 derece farklı aktarımlar. (338) Çocukların hepsi kırk yaşından sonra doğmuşsa, Hatice 55 yaşını geçtikten sonra doğuma başlamış demektir. Her ne kadar adı geçen tarihçiler, bu kızlar peygamberlikten sonra doğmuşlar demişlerse de, bu görüş zayıftır; güçlü olanı, bunların peygamberlikten önce doğmaları ve aynı zamanda peygamberlikten önce evlenmiş olmalarıdır. Çünkü çoğunluğun ibresi bu yöndedir ve Hatice’nin ilerlemiş yaşında doğum yapması da olası değildir. Çünkü Muhammed ilk peygamberlik iddiasında bulunduğunda, kendisi 40, Hatice de 55 yaşlarındaydı. Hatice 63 yaşında vefat etti. 55’ten sonra bu çocukları doğurmuşsa, bünyesi müsait miydi sorusuna yanıt vermek gerekiyor ama ondan önce bu kadar çocuğu doğuracak zamanı var mıydı diye de sormak gerekiyor.

Şimdi de verdiğim bilgileri somutlaştırmaya çalışayım. Gerçi bazı şeyler belli oluyor artık ama yine de kolay anlaşılabilir bir özet haline getireyim.

1- Farz edelim ki Zeynep, babası 30 yaşında iken doğdu ve peygamberlik yaşı olan 40’tan önce de teyzesinin oğluyla evlendi. Arada 10 senelik bir ömür var ve hemen onuncu yılda evlenmiş diye bir bilgi de yok. Kim bilir belki daha erken evlenmiştir. Peki, bu yaşta kocaya verilmesi nasıl açıklanabilir? Üstelik Zeynep’in, babası 30 yaşında iken doğduğu açıklaması, başta Diyanet’in terceme ettiği Tecrid-i Sarih olmak üzere birçok İslami kaynakta geçmektedir. (339)

2- Peki nasıl olur da Muhammed 33 yaşında iken Rukiye dünyaya gelir ve henüz peygamberlik gelmeden (40’tan önce) onu Ebu Leheb’in oğluyla evlendirir? Tam kırkıncı yılda evlendirildiğini düşünsek bile kız o zaman ancak 7 yaşında oluyor. Ve nasıl oluyor da din nedeniyle eski eşinden ayrılan bu Rukiye’yi yine peygamber olmadan (40’tan önce) Osman’a veriyor ve peygamberliğin beşinci yılında (yani kız 12 yaşında iken) Osman’la birlikte Habeşistan’a hicret ediyor ve bu sırada Osman’dan hamile iken de yolda çocuk düşürüyor? Halife Osman ile Muhammed hemen hemen yaşıttılar, aralarında 1-5 yaş fark vardı. Kızcağız hicri ikinci yılında vefat ederken, İslam tarihindeki verilere göre 21 yaşındaydı. Kabul edelim ki bu kızla Osman’ın evliliği peygamberlikten sonra olsun; peki bu kadar yaş farkına ne diyeceğiz! Şunu hep vurguluyorum: Osman, Muhammed’in yaşıtıydı ve bu kızla kardeşi Ümmü Gülsüm de Osman’ın kadınlarıydı ve doğum tarihleri de bellidir! İşte İslam’a gönül veren müçtehitler, akademisyenler bu yaşı doğal karşılıyorlar. Niye? Çünkü İslam’da bunun somut örnekleri var: Muhammed’in 9 yaşındaki Ayşe’yi alması ve 55-60 yaşlarında iken aldığı gencecik Safiye, Cüveyriyye, Marya, Hafsa gibi. O yüzden İslami kesim bunu sorun olarak görmüyor.

3- Rukiye ölünce, Muhammed, bu defa onun bir küçüğü olan Ümmü Gülsüm’ü Osman’la (dede Osman’la) evlendiriyor ve bunu yaparken de Tanrı bana bu konuda vahiy gönderdi diyor. Kaldı ki, o da ablası Rukiye gibi daha önce Ebu Leheb’in bir diğer oğlu Uteybe ile evlendirilmişti ve din engeli yüzünden boşanmıştı. Bu kızlar Muhammed’indir desek (zaten İslami kaynaklarda böyle yazılıyor), o zaman bu işin içinden nasıl çıkılır?

Dikkat edilirse ben bunların yaşlarıyla ilgili en yüksek olanı temel alıp değerlendirme yapıyorum. Daha önce de belirtildiği gibi bunların peygamberlikten sonra doğduklarını yazan önemli İslam tarihçileri de var. Yineliyorum: Bu yoruma göre tüm bu çocukları, Hatice 55 yaşından sonra doğurmuştur, hem de iki sefer ikiz doğurmak suretiyle diyen birçok İslam tarihçisi var. (340) Bu menopoz (Menopause) döneminde Hatice’nin bunları nasıl doğurduğunu, bunu aktaran ve safça inanan tarihçilerden sormak lazım. Daha önce de belirtildi: Hatice Muhammed’den evvel iki sefer evlenmişti diye. Peki, genç yaşta neden o kadar çocuğu evlendiği kişiler için de yapmadı; 55 yaşına gelince mi harekete geçti! Biliyorum; yanıt hemen hazırdır: O Allah’ın peygamberidir, bu yaşta Hatice’ye değil ikiz; üçüz de, dördüz de ve daha fazlasını da Allah doğurtabilir demeleri gayet mümkün ve nitekim de bunu rahatlıkla söylüyorlar.

 

Bu son görüşü (peygamberlikten sonra doğdular diye) dikkate alsaydım zaten işin içinden çıkılmazdı; o bakımdan en yüksek yaşı seçtim. Buna rağmen ortada inanılmaz bir manzara var.

4- Hz. Fatma henüz Hz. Ali ile evlenmemiş iken hem Ebubekir, hem de Ömer onu kendileri için Muhammed’den isterler; ama o vermez. Gerekçe de şu: Kızım küçük, aranızda yaş farkı var der ve sonuçta Hz. Ali’ye verir. Peki, aynı Muhammed neden bu yaş farkını diğer kızları için de göz önüne almadı, onlara da yazık değil miydi? Göz önüne almadı… Çünkü çocuklar onun değildi…

5- Yukarıda belirttim, bir görüşe göre bu kızlar İslamiyet geldikten sonra doğmuşlardır. Bu durumda kızların halife Osman ve Ebu Leheb’in oğullarıyla evlenmeleri mümkün değildir. Hâlbuki yüzlerce kaynak gösteriyor ki, bu evlilikler gerçekleşmiştir. Demek ki bu görüşün ciddiye alınacak bir tarafı yoktur.

6- Eğer bu kızlar da Muhammed’in ise, neden onlarla ilgili İslam literatüründe önemli bir kayıt yok! Kaldı ki, erken de ölmemişler. Rukiye hicri ikinci yılında, Zeynep sekizinci, Ümmü Gülsüm de dokuzuncu yılında vefat etmiş. Muhammed de hicri on birinci yılında öldürülmüş. Ama Hz. Fatma hakkında sayılmayacak kadar hadis var; bunlar hakkında ise hiçbir şey yok: Yetim oldukları belli. Nasıl mı? Anlatacağım.

Aslında İslami kaynaklarda var olan bilgilere bakılınca, Hz. Fatma dışında Muhammed’in çocuğunun olmadığı fikri ağır basıyor. Çünkü Muhammed vefat edince ondan birçok genç kadın dul kaldı. Örneğin Ayşe 18 yaşında dul kaldı, Cüveyriye, Safiye, Hafsa, Ümmü Habibe, Ümmü Seleme, Zeynep b. Cahş… Hep 20-35 yaşlarında kadınlardı. Peki, neden bunlardan hiçbiri Muhammed’den hamile kalmadı da (görüldüğü gibi yaşları uygun ve henüz menopoz devresi de onlar için söz konusu değildi) Hatice o yaşta bu kadar çocuk doğurdu hem de iki kez ikiz doğurmak suretiyle!

Burada şu söylenebilir: Marya da Muhammed’den hamile kalarak İbrahim adında bir erkek çocuk doğurmuş. Hayır; Marya’nın doğurduğu çocuk (İbrahim) Muhammed’den değildi. Nitekim Muhammed Hz. Ali’yi görevlendirmiş, git hem Maryayı, hem de onunla cinsel ilişkide bulunan kişiyi öldür demişti. Daha sonra farklı bir formül bulunmuş, ikisi de infaz edilmekten kurtulmuştu. Ben bu olayı kanıtlarıyla birlikte başka bir kaynağımda anlattığım için burada detayına girmiyorum. (341) Bunu gündeme getirmekle, bu çocuğun Muhammed’den olmadığını belirtmek istedim.

Fatma, Muhammed’in kızıdır diyorum. Çünkü İslami kaynaklarda ona çok yer verilmiştir, Fatma hakkında Muhammed’in hadisleri de çok fazladır. Mesela; “Fatma benden bir parçadır. Kim ona eziyet ediyorsa bana etmiş olur” gibi onu öven çok farklı hadisler var; (342) ancak benzer açıklamalar, diğer kızları hakkında yok. Hâlbuki onlar da uzun yaşadılar, ikisi Muhammed’den bir-iki yıl önce vefat etti.

Okuyucu haklı olarak merak edip şunu sorabilir: Peki bu hengâmenin, olup bitenlerin sonucu ne oldu?

Ben de soruyorum acaba sonuç ne oldu? Aslında konumuz şu bulmacaya benziyor: Ortada üç deve var. Biri insanları, diğeri develeri, üçüncüsü de semereleri yiyor. Gel de bunları sıraya diz! Zor bir iş değil mi! Ama ben yine konumuzu bir sonuca bağlamaya çalışayım.

Biraz önce de belirttim, Hz. Fatma dışında kalan bu kızlar (Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm) Muhammed’le Hatice’nin çocukları değildi. Hatice’nin Hale adında bir kız kardeşi vardı. Bu kadın daha önce biriyle evlenmişti; evlendiği kişinin de bir başka hanımından kız çocukları vardı. Babaları ölünce bunlar üvey annede (Hatice’nin kız kardeşinde) kaldılar. O da vefat edince kızlar ortada sahipsiz kaldı. Hatice’nin maddi durumu müsaitti ve bu çocukları yanına aldı. Hatice zengindi ve kızlar ona yardım da ediyorlardı. Hatice, Muhammed’le evlenince, Muhammed bir bakıma bu kızlara üvey baba olmuştu. (343) Araplarda o zamanlar üvey baba önemliydi. Nitekim Muhammed de bunu Kur’an’ına ekleyerek meşru hale getirdi, Tanrı buyruğu saydı. Nisa suresi 23. ayete göre, bir erkek bir kadınla evlenmiş ve cinsel ilişki yaşamışsa, artık o kadının başka kocadan kızlarıyla (varsa eğer) evlenemezdi. Bunlar üvey evlat sayılırdı ve İslam terminolojisine göre bu durumda olan bir kıza ‘Rebibe’ adı verilirdi, işte Hatice’nin kız kardeşi Hale’den olan kızları Hatice’nin evinde oldukları için böyle değerlendirilmiştir.

Dolayısıyla halk arasında o zaman bunlara Muhammed çocukları denirdi ve o günkü kültüre, inanca göre de bu gayet normaldi, bu durumda olan başka insanlar için de durum aynıydı. Bunu anlatan kaynaklar çok; ancak kızları Muhammed’den alan İslam tarihçileri yok: Hep onun kızlarıdır diye yazmışlar.

İslam aktörleri bu yabancı çocukları neden zorla Muhammed’e yazmışlar; doğrusu bunu anlamak zor. Evet; İslam’ın en eski tarihçileri bile Muhammed’den en az bir asır sonra ortaya çıkmıştır. Mesela; Vakıdi, İbni İshak, ibni Hişam, İbni Sad, Taberi vs. Bunlar toparladıkları bilgilerde, Muhammed’in üvey kızları durumundaki kızlar “Muhammed’in çocukları” diye tanımlandığı için; bunları gerçek kızları sanıp bu şekilde kayıtlara geçirmişlerdir. Bu iş yanlışlıkla oldu diye düşünelim; ama kızlara yükledikleri anormal doğum tarihleri neden, bunları nerden çıkardılar?

Sonuç şu:

a) Ya çoğunluğun iddia ettiği gibi bu kızlar Muhammed-Hatice’nindir ve Muhammed henüz peygamber olmadan bunlar doğmuş ve yine daha peygamber olmadan bunlar 5-7 yaşlarında iken evlendirilmişlerdir. Ben şahsen buna ihtimal vermiyorum.

b) Ya da bunlar peygamberlikten önce doğmuş, ancak İslamiyet’ten sonra evlenmişlerdir. Buna da ihtimal vermiyorum. Çünkü daha önce de iki kez evlenen Hatice’nin yaşı geçmiştir, bu kadar çocuk (kimilerine göre 12 çocuk) doğurması tıbben mümkün değildir. Şunu da belirtmek lazım ki Muhammed, Hatice zengin olduğu için onunla evlenmeyi kabul etmiştir; normalde o yaşta ve o günkü koşullarda kimse bunu yapmazdı.

c) Bir diğer sonuç da, kızlar Muhammed’in peygamberliğinden sonra doğmuştur ve adı geçen şahıslarla evlendirilmişlerdir. Bilgiler arasında bu davar. Malum damatlardan biri de halife Osman’dır ve hicri beşinci yılında bu kızlardan Rukiye ile evliyken ve Rukiye hamileyken Habeşistan’a hicret ediyor. Bu durumda da Muhammed’in 40 yaşından sonra bu kızların doğduğu ve bunlardan birinin Muhammed 45 yaşında iken hamile olduğu iddia edilmektedir. Evet; bir görüş de bu.

d) Ya da az önce belirttiğim gibi bunlar başkalarının çocuklarıydı ve yetim kalmışlardı, Muhammed-Hatice onları evlendirmişlerdir.

Burada olaylardan şu sonucu çıkarmak lazım: Bu kadar insan, bu kızların peygamberlikten önce mi, sonra mı doğduklarını veya onların Muhammed-Hatice’nin çocukları olup olmadığını bilmiyorsa, İslami kaynaklar da tartışmalıysa, Muhammed’in hadisleridir diye ortalıkta dolaşan bu kadar yazı ne kadar sağlıklıdır? Bu kadar önemli insanın ne zaman yaşadığını, kimden doğduğunu iyi tespit etmeyen bir sistem, hiç şüphesiz ki Muhammed’in cümlelerini, sözlerini kontrol edememiştir. Bu önemli bir göstergedir.

Kızların Muhammed’in olmadığına ilişkin İslam tarihinde bir kaynağa rastlamadım. Burada söz ettiklerim eski tarihçilerdir tabii ki. Hep söylüyorum; İslam tarihi resmi tarihtir, sansürlü tarihtir ama profesyonelce yazmamışlar. İşte, durum ortada.

Yalnız yaklaşık bin yıl önce yaşayan bir yazarın bu konuda bir şeyler yazdığı kaynaklarda geçiyor. Adı İbni Şehraşub (h.588.ö) Onun verdiği bilgiler, İslam’da var olanlarla ters düştüğü için, İslam otoriterlerince pek dikkate alınmamış/nerdeyse unutulmuş. Yine Ebü’l Kasım Ali b. Ahmet Kufi (h.352.ö) ‘el-İstigase’ adlı yapıtında benzer şeylerden söz ediyor. Ki çocuklar Muhammed-Hatice’nin değildir diye.

Aynı zamanda Mamekani (1351-h), ‘Tenkih’ül Makal…’ adlı yapıtında, bu kızlar Muhammed’in olmayabilir şeklinde kanaat belirtmiş. (344) Diyelim ki bunlar Müslüman ama Hz. Ali taraftarı veya Mutezile veya İslam’ın başka bir ekolün sempatizanları; ama bu konunun taraftarlıkla alakası yok ki. Olay, direkt Muhammed ve çocuklarıyla ilgili. Burada Muhammed’e bir eleştiri gelirse, Şia da, Sünni de, tüm İslami cemaatler de rahatsız olur.

Yine Sünni kesimin tarihçilerinden Moğultay’ın siyerinde: Hatice, Muhammed’den önce ikinci eşi olan Ebu Hale Nebbaş b. Zerare’den Hind, Hars ve Zeynep adında üç çocuk doğurmuş şeklinde bir açıklama var. Bu durumda muhtemeldir ki Zeynep, Hatice’nin bir önceki eşinden olan kızıdır. Yine önemli olmamakla birlikte bu konuda şöyle bir hadis var: Zeynep’in eşi Ebü’l As bir gün Muhammed’e hediye olarak bir şey getirir. Bunu anlatan ravi, Hatice’nin damadı Muhammed’e bir şey getirdi şeklinde aktarır. Burada denilebilir ki, madem Muhammed’in de damadıydı niye Hatice’nin damadı şeklinde söylenmiş? Ama aynı metin içinde Zeynep’in Muhammed’in kızı olduğu da söyleniyor, tabii ki burada Muhammed’in kızıdır diye yazılmışsa da bundan kasıt üvey kızıdır demek mümkündür. Dolayısıyla bu şekilde söylenmesi normaldir demek de mümkündür. Aslında bu kızların Muhammed’den olma ihtimali bu kadar zayıfken, benzer hadislere ihtiyaç olmamalıdır. Yalnız hadis denkleminde böyle bir açıklama var. (345)

Buhari’de, konuya uyan şöyle bir hadis de var: İki kişi, meşhur sahabi İbni Ömer’den bir şeyler sormuşlar. Bunlar arasında, “Sen Hz. Ali ve Osman hakkında ne dersin?” şeklinde bir soru da var. İbni Ömer, “Osman, umarım Allah onu bağışlamış; ama siz bundan hoşlanmazsınız biliyorum. Ali’ye gelince, o hem Muhammed’in amcaoğlu, hem de damadıdır.” (346) diye yanıt vermiş.

Burada açık bir şey var: Eğer Osman da gerçekten damat olsaydı, İbni Ömer, Hz. Ali hakkında, onun Osman’dan farkı, Muhammed’in damadıdır demezdi. Çünkü o kızlar Muhammed’in olsaydı, Osman damatlık konusunda Ali’yi geçmiş olmalıydı. Çünkü bu durumda o iki kızını almış oluyordu. Şu halde bunlar Muhammed’in kızları değildi sonucuna varmak söz konusudur, tabii ki yine de böylesine ikincil gerekçelere ihtiyaç yok. Çünkü kızların onların olmadıkları yönünde var olan kanıtlar güçlüdür. Yine Muhammed bir ara Hz. Ali’ye, “Üç şey sende var, onlar kimseye nasip olmadı. Benim gibi biri senin kayınpederindir, kızım Fatma gibi bir hanımın var ve sizden de Hasan-Hüseyin gibi iki torunum var” diyor.

İşte bu söz anlamlı aslında. Çünkü eğer halife Osman ve Ebü-l As da onun gerçek damatları olsaydı o zaman bu ifadelerin bir anlamı kalmazdı.

Rukiye’nin çok güzel bir kız olduğunu İslam tarihçileri de yazmışlar, ancak burada İbni Şehraşub farklı bir şey ekliyor: Bir gün halife Osman Ebubekir’e (ki bu ikilinin araları çok iyiydi), “Muhammed’e söyle eğer Rukiye’yi bana verirse ben de ona iman ederim/inanırım” diye teklif sunar. Ebubekir bunu aktarır ve Muhammed de kabul eder. Bu rivayete göre kızın veriliş nedeni ve halife Osman’ın niçin Müslüman olduğu konusu farklı bir boyut kazanır. (347)

İslami kesim akıldan ziyade rivayete önem verdiği için Hz. Fatma dışında da Muhammed’in kız çocukları bulunduğuna dair şu ayeti de kanıt olarak gösterebilirler: Ahzab suresi 59. ayette özetle, ey Muhammed; kadınlarına, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle başlarını örtsünler. İşte burada denilebilir ki, eğer Fatma dışında kızları olmasaydı ayet çoğul olarak (kızlarına) oluşmazdı. Hâlbuki buna yanıt vermek çok kolay. Çünkü baştan beri anlattığım gibi, o günkü örf-âdete göre bu üvey kızlar da artık hürmeten üvey babanın kızları sayılırdı. Kaldı ki, cümle cümle açıklama getirme yerine, baştan beri anlatılan bu trajedilere yanıt bulmak daha önemlidir; ama bunu yapamıyorlar.

Enteresandır ki, İbni Hacer Askalani gibi bir İslam düşünürü bile bunları anlatırken yaş hesabına hiç değinmemiştir. Şunu diyor: Rukiye, Ebu Leheb’in oğluyla evliydi; peygamberlik gelince din yüzünden boşandı. Yani bu evlilik İslam’dan önce gerçekleşmişti diyor. Peki, madem Muhammed 25 yaşında, Hatice de 40 yaşında iken evlendiklerini, Muhammed’in 40 yaşında iken peygamber olduğunu biliyorsun, o zaman insan, bu kız kaç yaşlarında iken evlendirildi diye merak etmez mi? (348)

Burada konuyu şöyle bağlamak isterim: Eğer bu kızlar Muhammed’inse, kendisinin kalkıp bunları kendi yaşıtı olan Osman’a vermesi nasıl izah edilebilir?

Ayrıca Hatice’nin ileri yaşta bu kadar doğum yapması nasıl açıklanabilir? Evet, istisnalar var; ama daha önce iki kez evlenip bu kadar doğum yapmayan Hatice, nasıl oluyor da kırkından sonra bu kadar doğum yapıyor?

Şu önemli nokta hep gözden kaçmıştır: Peki, ne oldu da bu kızlar küçük yaşlarda vefat etti? Diyelim Fatma, Ömer tarafından katledildi, bu farklı; peki ya Rukiye ve Ümmü Gülsüm’e ne oldu? Evet, insan her yaşta ölebilir; ancak benim olaylardan çıkardığım, şu ihtimal de göz önünde tutulmalı: O küçük çocukları o küçük yaşta cinselliğe zorlayınca ve düşük de olsa bunlar doğum da yapınca, bünyeleri bunu kaldıramamış, bunun sonucu olarak vefat etmiş olabilirler. Bu, büyük bir ihtimaldir. Çünkü ifade edildiği gibi yaşları aşırı derecede küçüktü.

Burada, “Bu çocuklar Muhammed’in olsun veya başkasından olsun bize ne, bu gibi konuları işlemenin ne yararı var?” gibi bir soru sorulabilir. Aslında böyle bakmamak lazım. Çünkü nerdeyse bir düzine kadar insan var ortada ve onlarla ilgili sorulacak bazı sorulara verilecek cevaplar kolay olmalıydı: Doğdukları gün, ay ve yıl; peygamberlikten önce mi yoksa sonra mı doğmuşlardır, Hatice 55 yaşına geldikten sonra mı yoksa daha erken mi doğmuşlardır, ne zaman evlenmişlerdir gibi… Ama bir cemaat kadar olan bu insanların peygamberlikten önce mi, yoksa sonra mı doğdukları bilinmiyorsa, bugün kitaplara geçmiş bir sözün/hadisin ne kadar sağlıklı bir şekilde yazılıp yazılmadığını tahmin etmek zor değildir. Veya Muhammed’den sonra yazılan Kur’an cümlelerinin ne kadar sağlıklı olup olmadığını…

 

Dipnot:

321) a-Tarih-ul Hamis, 1/272-275.

b- İbni Asakir, Tarih’ü Medinet’ü Dımaşk, 3/132.

c- İbni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/330.

322) a- Makdisi, el-Bed’ü ve Tarih, 4/139 ve 5/16.

b- Kastalani, Mevahib… 1/39.

c- Tarih-i Hamiş, 1 /272 ve sonrası.

d- İbni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/329. Muhammed’in çocukları bölümünde.

e- Heysemi, M. Zevaid, 9/217, no: 15244.

f- İbni Asakir, Muhtasar’ü Tarih-i Dımaşk, Evlad-i Nebi kısmında, 2/263-264.

323) a- Prof. Dr. Rıza Savaş, Hz. Muhammed devrinde Kadın. s. 35. Burada Taberi tarihinden alıntı yapar.

b- Dulabi tarafından el-Zürrüyyet’üI Tahire adlı yapıtında da geçiyor. 1/5.

c- Diyanet, Tecrid-i Sarih Diyanet tercemesi, no: 313 ve 625.

324) a- İstiab, Zeynep, no: 3360, Rukiye no: 3343 ve Ümmü Gülsüm no: 4201.

b- Üsd’ül Gabe, Zeynep kısmında

c- Tarih-ul Hamiş, 1/273-75. Burada İbni Ishak’ın da, Muhammed 30 yaşında iken Zeynep doğmuş rivayetini alır.

d- Askalani, isabe, Zeynep md. No: 11354.

e- Nihayet’ül Ereb, 18/212.

f- Zehebi, Siyer-I A’lam, 1/334 ve sonrası.

325) a- Taberi Tarih-i, 2/468 Bedir harbi kısmında,

b- Askalani, isabe, Zeynep md. No: 11354.

326) Tecrid-i Sarih, Diyanet tercemesi, no: 313 hadisin açıklama kısmında. Ayrıca tabakat kitaplarında sıkça işlenir.

327) a- Tarih-ul Hamiş, 1/274.

b- İstiab, Zeynep kısmı, no: 3360.

c- İbni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/330.

d- Askalani, İsabe Zeynep md. No: 1 1217.

e- Dulabi, Zürrüyyet-i Tahire, 1/59-65.

f- Mas’ab Zübeyri. Neseb’ü Kureyşin. s. 21 ve soırası.

g- İbni Hişam, Sire, 2/293 ve sonrası, Bedir kısrrında.

h- Belazuri Ensab’ül Eşraf, 2/23 ve devamında.

i- D.bekıri, Tarih-i Hamiş, 1/274.

328) a- Tabakat, 7/258 vedv. no: 4086.

b- D.bekiri, Tarih-i Hamiş, 1/273.

c- Mas’ab Zübeyri, Nsseb’ü Kureyşin, s. 158 ve 219.

d- İsabe, no: 11354.

329) a- Buhari, Edeb 18. bab. Müslim, Mesacid, 42. bab. Ebudavud, Namaz, 165. bab. Nesai, Mesacid, imame ve Sehiv kısımlannda.

b- İsabe, Zeynep kısmında, no: 11354.

330) Tecrid-i Sarih, no: 313,cilt 2/453. isabe, no: 11354. Zeynep md. 10954, Ümame md.

331) Ahzab, öve 53.

332) a- Tabakat, 7. cilt, no: 4087-4088.

b- Dulabi, El-Zürrüyet’ül tahire, s.1/56 vd.

c- Taberi Tarih, 2/418.

d- D.bekiri, Tarihü flamis, 1/273.

e- Belazuri, Ensab, 1/23 vd.

f- İbni Hacer, lsabe.no: 11354. ve 11318 Rukiye md.

g- Tarih’ü Ehli’l Beyi s. 92

333) a-Dulabi, el-Zürrüyet’l Tahire, 1/72. no: 63 Rukiye kısmında.

b- Tarih-i Hamiş, 1/406. Ayrıca Moğultay’m da bunu söylediğini yazıyor yazar: 1/275.

c- Muhibbüddin Taberi, Zehair-ül Ukba, 162

334) a- Üsd, Rukiye nd.

b- ibni Asakir, Ta-ih’ü Medinetüi Dımaşk, 3/127.

c- El-Makdisî’ (c355)el-Bed u ve’l-Tarih, 5/17.

d- Tehzib’ü Taribi Dımaşk, 1 /298.

e- MuhibbüddinTaberi, Zehairü’l Ukba. 163.

f- Nüveyri,Nihayet’ul Ereb, 18/212.

g- Askalani, Isats, no: 11181 Rukiye md.

h- İbni Abdil Be, Istiab, Rukiye md. No: 3343.

335) a- İbni Abdi’l Ber, Istiab, no: 4201 Ümmü Gülsüm md.

b- Dulabi, el-Zürriyyetü’l Tahire, s. 1/88

c- İbni Esir, Üsd, Ümmü Gülsüm md.

336) a- İbni Asakir, Tarih u Medinet-i Dımaşk, 3/127 ve 39/40-45.

b- Kastalani, Mevahib-i Ledüni, 1/394.

c- Taberani Mucem-i Kebir, 6/ 176, 17/184 ve 22/436.

d- İbni Kesir, Bidaye-Nihaye: 5/530.

e- Hindi, Kenz’ül Ummal. Osman kısmı. no: 36199-36208 ve 36246.

f- Heysemi, Mecme-ü Zevaid, no: 14509-14512

337) a- D.bekiri, Tarih’il Hamiş, 1/272.

b- Kastalani, Mevahib’i Ledüni, 1/391.

c- Dulabi, El-Zürıiyyetü’l Tahire, 1/46.

d- Istiab, Hatice kısmı 4/1818, no: 3311.

e- Taberani, 22/455.

f- Mecme’ü Zeveid, 9/253.

g- Makdisi, Med-Tarih 4/139 ve 5/16.

338) a- Tarih-i Hamiş, 1/406. Ayrıca Moğultay’ın da bunu söylediğini yazıyor yazar: 1/275.

b- Muhibbüddin Taberi, Zehair-ül Ukba, 162.

c- Dulabi, el-Zürriyyet’ül Tahire, 1/72.

d- Suyuti, Traih’ül Hulefa, s. 165.

339) Tecrid-i Sarih, Diyanet tercemesi, no: 625/cilt 4/319 hadisin açıklama kısmında.

340) a- Kastalani, Mevahib-i Ledüni, 1/391.

b- İbni Kesir, El-Bidaye ve’l Nihaye 11. hicri yılı olayları 5/330.

c- Makdisi, el-Bed’ü ve’l Tarih, 4/139 ve 5/16 Aynı şeyi Taberani de alır.

341) Kur’an’ın Kökeni, s. 213. üçüncü baskı.

342) Buhari-Müslüm, Fadail-i Fatma.

343) a- Menakıb’ü Ali Ebi Talip 1/59-162.

b- Ebülkasım Kufi, ‘Istigase’ 1/68.

344) a- Tenkih’ül Mekal fi İlmi Rical. 3/79 Zeynep konusunda. Aynı zamanda Tusteri, bunun şerhi olan Kamusi Rical’da bunu işlemiştir,

b- istiğase, s. 89.

c- ibni Şehraşub, Menakıb-i Al-i Ebitalib, 1/159-163. Burada başta Belazuri olmak üzere birkaç kaynaktan söz eder.

d- Amili, Benat-ü Nebi, s. 83 ve sonrası.

345) a- Moğultay, Siyer, s. 12.

b- Abdurrazzak, Musannaf, 5/224, no: 9441.

346) Buhari, Tefsir bölümü, Bakara suresi 193. ayeti kısmında.

347) Menakib-ü Al-i Ebi Talib’den naklen Amili, ‘Benat’u Nebi ve Rebaibuhu s. 1/83-95.

348) Isabe, no: 11318 Rukiyye md.

 

Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz.Muhammed’in Ölümü, s.265-289

Hazırlayan: ArapŞükrü